Amerikalıları çokça eleştiririz, 'Kendi bayraklarına saygıları
yok' diye... Örneğin, milli bayramlarının kortejlerinde bayrak
deseninden yapılmış minicik şortlar giyen ponpon kızlar geçit
yapar. Bayraktan yapılmış şort, onlar için hiç de milli bir sorun
değildir. Oysa bizim, bayram programında stüdyodaki Türk bayraklı
balonlara tekme attı diye hakkında soruşturma başlattığımız
sanatçılarımız bile vardır.
Ancak, National Geographic kanalında izlediğim '11 Eylül Merasimi'
adlı belgesel, bana ABD vatandaşlarının bayrak sevgilerinin
'korumacı bir gösterişten' ibaret olmadığını kanıtladı.
Bilenler bilir, 11 Eylül saldırıları sırasında yerle bir olan İkiz
Kuleler'in enkazı arasında bir bayrak direği eğri olarak ayakta
kalmıştı.
Bir vatandaş hemen limandaki teknesinden getirdiği bir ABD
bayrağını itfaiyecilere vermiş ve üç itfaiye erinin o bayrağı,
eğilmiş ama yıkılmamış göndere çektikleri anın fotoğrafı 'teröre
karşı ortak milli direncin' sembolü haline gelmişti.
Aradan 14 yıl geçtikten sonra bir kadın, elindeki bayrak ile sıfır
noktasındaki 11 Eylül Müzesi'nin müdürünün ofisine geldi.
"Bu bayrak, o gün o göndere çekilen bayraktır. Kocam, teknesinden
alıp getirdiği bu bayrağı sakladı. Ama geçenlerde vefat edince ben
bu bayrağın yerinin sizin müzeniz olduğuna karar verdim" dedi. Müze
müdürü, bayrağın o bayrak olduğundan emin olmak istedi ve konunun
uzmanları tam bir yıl boyunca bayrağın gerçek olup olmadığını
araştırdılar.
Fotoğraftaki bayrak ile ellerindeki bayrağın ölçüleri, dikiş
izleri, hatta ipinde bulunan siyah yapışkan bant bile
karşılaştırıldı.
Yetinmediler; o siyah bandı laboratuvarda özenle çözüp üzerindeki
DNA izlerini, o bayrağı göndere çeken üç itfaiyecinin DNA'ları ile
karşılaştırdılar.