Adı Hasan İsmail Hikmet'ti...
Onu genç akademisyen Ceren Damar'ın katil zanlısı olarak tanıdık.
Kendisini kopya çekerken yakalayıp rapor yazan Ceren Damar'ı
üniversitede herkesin gözü önünde öldürmüştü.
Geçen cuma Hikmet'in duruşması vardı. Orada ifadesini değiştirdiği
ortaya çıktı.
"Ceren ile aramızda aşk ilişkisi vardı" demiş. Belli ki birileri
ona akıl öğretip "İşin içine sevda katarsan, ceza indirimi alırsın"
demişti. O da şansını denedi. Hakim, "Öyleyse beraber çekilmiş bir
fotoğrafını göster bakalım" deyince verdiği yanıt, en az cinayet
kadar kan dondurucuydu: "Ben fotojenik değilim, o yüzden fotoğraf
çektirmiyorum..." Şu 'çirkinliğe' bakar mısınız?
Ama belli ki ceza kanununun içinde suçluların sıkıştıklarında
üzerlerine geçirdikleri bir zırh var. İşin içine bir aşk hikayesi
kattınız mı, -nedensecezanız hafifliyor. Yani birini önceden
bilerek, isteyerek öldürmek için plan yaptınız. Ama onun boğazına
çökerken "Ya benimsin, ya kara toprağın" dersen, cezan
azalıyor.
Tıpkı "Namusum için öldürdüm" diyenler gibi...
Kadın cinayetlerini önlemek için yapılması gereken ilk işlerden
biri; aşkı, sevdayı hafifletici neden ya da ceza indirimi sebebi
olmaktan çıkarmak. Zira bu hukuk garabeti hiç 'fotojenik'
görünmüyor...