Birileri ittifakı bozmaya ant
içmiş belli ki…
En hassas yerden
vurdular.
Hem de yargı eliyle…
İlkokullarda 2013’ten beri
okutulmayan ‘andımız’la ilgili yönetmeliği Danıştay iptal
etti.
Yani, “Ant okuma
kaldırılamaz” dedi.
Karara sadece AK Parti cenahı
tepki gösterdi.
MHP ise sosyal medya paylaşımı
ile desteğini açık etti.
Düştüğü tuzağın farkına bile
varmadan…
***
Cumhur İttifakı, eski Türkiye’nin
uzuvlarında epeydir rahatsızlık meselesiydi…
AK
Parti ve MHP’nin yan yana
durması, toplumun en az yüzde
60’ı demekti…
Bu ittifak, Türkiye’de yönetim
sistemini bile değiştirerek, rüştünü ispat etti.
***
Üstelik burada, bilinçli bir
seçmen kitlesi kenetlenmişti…
En bariz örneği, 24 Haziran
oldu.
Onca katakulliye rağmen AK Parti
seçmeni MHP’nin erimesine müsaade etmedi.
Bütün anketçiler yüzde 6’dan
fazla vermezken, MHP’yi yüzde 11’le ödüllendirdi.
Tabii ki giden oyların büyük
kısmı AK Parti’dendi.
***
24 Haziran’da en iyi tahmini
yapan ORC, geçenlerde yerel seçim anketi yayınladı.
Sonuçlar ittifakın yine MHP’ye
yaradığını açık biçimde ortaya koydu.
AK
Parti:
% 32,4
CHP:
%
23,9
MHP:
% 15,7
HDP:
% 5,1
İyi Parti:
%
2,4.
Kararsız
%20 seçmenin oyları da dağıtıldığında MHP’nin oyu
bakın nereye çıkıyor?
***
Siyaset sosyal reflekslerden
beslenir ama, aynı zamanda matematik işidir.
Şimdi yeniden Danıştay’ın
kararına dönelim…
Yüksek mahkeme durduk yerde niye
mevzu çıkardı?
Açık söyleyeyim…
Kim kurdu, niye kurdu bilmem
ama…
Bu tuzak, kesinlikle MHP’ye
kuruldu.
***
Bu
ülkede “Türk’üm” demekten gocunan Türk
olmaz.
Gocunuyorsa Türk
olamaz.
Her Türk, yurdunu, milletini
zaten sever.
Doğruluk, çalışkanlık ve
ilerlemenin ehemmiyetini inkâr eden mi var?
Fakat bunu ‘andımız’a
dönüştürüp, her sabah çocuklara zorla
okutacağız derseniz, iş başka yere
gider.
Eski
Türkiye’ye…
***
Bakınız…
AK Parti döneminde elde edilen
kazanımların hiçbirinin anayasal güvenceye kavuşmadığını, hepsinin
pamuk ipliğine bağlı olduğunu bu köşede bile defalarca
yazdık.
Gördük ki, bir yönetmelik iptali
ile eski Türkiye’yi geri getirebilmek mümkünmüş…
Yarın okullarda ve
resmî dairelerde başörtüsü serbestliğini de iptal
etmeyeceğinin garantisi var mı?
Elbette ki yok…
Zaten kararın hemen ardından
birileri, “Andımızı yazan Reşit Galip’ti… Andımız geri
geldi… Reşit Galip’in Türkçe ezanı da geri
gelsin” demeye başladı.
İyi de oldu, Dr.
Reşit Galip’in kim olduğunu herkes iyice
öğrendi.
Andımızın
kâşifinin Yahudi okulu Alliance
Israelite’de okuduğunu…
İslam’dan ayrıştırılmış
bir Türkçülük teziyle nasıl bir ırkçılığa soyunduğunu
da…
Tuzağı şimdi daha iyi anladınız
mı?
***
Uyarım; MHP’ye ve bu partiye
gönül vermiş bütün dostlara…
“Neden
şimdi?” sorusunu iyi sorgulayınız ve araya fitne
sokmaya çalışanları ters köşe yapınız.
Yoksa…
AK Parti’nin attığı adımların ve
demokratik kazanımların birer birer tersine çevrildiği algısı
oluşur, MHP de burada eski
Türkiye’nin yanında yer alırsa…
Gerçekten yazık
olur.
Başka da diyeceğim
yoktur.
Not: Bu yazı kaleme alındığında
henüz MHP’den resmî bir açıklama yoktu.
************
Alın size eski Türkiye
demokrasisi!..
Aksi olsa, kıyametler
kopardı.
Günlerce manşetlerden inmez, yer
yerinden oynardı.
Ne yazık ki, bizim gazete
dışında, bu hadiseyi doğru düzgün veren olmadı.
Bizde de Kaşıkçı hadisesinin
gölgesinde kaldı.
***
Mevzunun konusu, geçen hafta sonu
yapılan Türk Hava Kurumu başkanlık
seçimleri.
Hani şu, bir zamanlar zorla
kurban derisi toplanan, vermeyen
olursa ‘cezalandırılan’ kurum.
Şaibe iddialarıyla başı dertte
olan mevcut başkana iki rakip çıktı…
Erdal Dursun ve Osman
Yıldırım…
Seçimlere sıkı hazırlanan ve
mevcut yönetimle ilgili ağır ithamlarda bulunan iki aday, 12
Ekim’de Ankara’da başlayan ve iki gün süren genel kurul salonuna
gittiklerinde tam bir zorbalıkla karşılaştı.
THK Havacılık Vakfı, üniversitesi
ve bağlı kuruluşlardaki personele görev verilmiş, genel kurulun
yapılacağı otelin girişi etten duvarla kapatılmıştı.
Genel başkan adaylarından Osman
Yıldırım, otele geldiğinde hakaret dolu tezahüratlar ve mevcut
genel başkan Kürşat Atılgan’ın ağza alınmayacak küfürleri yüzünden
otelden ayrılmak zorunda kaldı.
Diğer aday Erdal Dursun
gittiğinde de aynı muameleye maruz kaldı ve tartaklanarak otelden
çıkarıldı.
Emniyet’e şikâyette bulunup otele
döndüğünde yine aynı muameleyi gördü ve can güvenliği endişeleri
sebebiyle polis korumasında salondan götürüldü.
***
Ertesi gün iki adayın isimleri
delege listesinden çıkarılarak, seçime ve salona girmelerine mâni
olundu.
Avukatları aracılığıyla
yaptıkları itirazlar da geri çevrilen iki aday, basın açıklamasıyla
feryatlarını duyurmaya çalıştı, lakin onu da duyan
olmadı.
Hadiselerin bu kadar büyümesinden
kaynaklı olsa gerek, mevcut başkan yeniden aday
olmadı.
Yerine daha kabul edilebilir bir
isim olan emekli hava pilot Tümgeneral Ahmet Bertan Nogayoğlu aday
gösterildi ve tek aday olduğu için tabii ki kazandı.
Ve böylece, eski Türkiye’nin
kalelerinden birinde daha demokrasi kazandı(!)
************
Bizi kabile devleti mi
sandınız?
Suud, Kaşıkçı cinayetini zoraki
de olsa itiraf etmek zorunda kaldı.
Filmin devamı
gelecek.
Oysa zannediyorlardı
ki;
- Başka ülkelerde yaptıklarını Türkiye’de de sessiz-sedasız yapabilecekler…
- Vahşice bir cinayet daha işleyip, üstünü kolayca kapatabilecekler…
- Parayı gösterip, tereyağından kıl çeker gibi işin içinden sıyrılabilecekler…
- Delilleri yok edip, inkâr edebilecekler…
- ABD’yi, İsrail’i arkalarına alıp, olayı Türkiye’nin üstüne yıkabilecekler…
Ama bu defa fena
yanıldılar.
***
Trump’ın dediği gibi, ABD ve
İngiliz desteği olmadan bir hafta bile ayakta kalamayacak kabile
devleti, belli ki Türkiye’yi ve Türk istihbaratını hafife
almış.
Cinayeti inkâr ederken,
Türkiye’nin bu kadar bilgiye sahip olabileceğini, paralarının
gücüne karşı bu denli sağlam durabileceğini, bütün dünyayı ayağa
kaldırabileceğini ve süreci en doğru biçimde yönetebileceğini
hesaba katmamışlar.
Şimdi, yaptıklarının hesabını
verecekler.
*************
Trafikte acemi sürücü
derdi
Üzerine her gün makaleler
yazsanız, konu sıkıntısı çekmeyeceğiniz bir bela;
trafik…
Malum, cezalar
ağırlaştı…
Kırmızı ışıkta geçene,
direksiyonda telefonla konuşana, emniyet şeridinden gidene, makas
atana...
Rakamlar çokça yazıldığı için
tekrarlamayayım ama, az bulanlardan tarafım…
Bir de meselenin konuşulmayan
yanı var…
Araç sürmeyi bilmeden trafiğe
salınan sürücüler.
***
“Sol şerit babamın malı,
50’yle bile giderim” diyeni mi ararsın…
Fren yerine gaza basıp çoluk
çocuğu ezeni mi…
İddia ediyorum; Türkiye’de
trafiği kilitleyenlerin ve kazalara sebep olanların çoğu, araç
kullanmayı bilmeyen, sırf bu yüzden diğer araçları da kuralsızlığa
iten sürücülerdir.
Peki bunlara ehliyet verip
trafiğe salanların hiç mi suçu günahı yoktur?