Bizler iyi niyetle hep şunu
yazdık köşelerimizde;
“Bu ülkenin vatansever
solcuya da, Atatürkçü’ye de, Kürt'e de, Alevi’ye de ihtiyacı
var.
Bir yolunu bulup ön
yargıları kıralım…
Ülkemiz, devletimiz,
milletimiz ve bayrağımız için birlikte mücadele
edelim.”
Peki, karşı mahalle ne
diyor?
***
Mine
Kırıkkanat denilen gazeteci müsveddesi, CHP’nin
kurduğu Halk TV’ye çıkmış, aynen şunları söylüyor;
“Kendileri neyden şikâyet
ediyorlardı?
Bizim dinimizi yaşamamızı
engellediler.
Camilerimizi ahıra
çevirdiler.
Duaları bile gizli gizli
yaptık.
Çocuklarımızı türbanlı diye okula
almadılar…
Böyle demediler mi?
E şimdi de siz bizi mağdur
ediyorsunuz.
Şimdi de siz Atatürk’e
küfrediyorsunuz.
Türkiye’de sokak isimleri,
mahalle isimleri çok yaşamazlar.
Biz sizin Atatürk dışında
verdiğiniz isimleri gün gelecek yine Atatürk olarak
değiştireceğiz (İstanbul Havalimanı için
söylüyor).
Çünkü siz sayın muktedirler,
mağduruz diye ağladığınız her şeyi bize yapıyorsunuz.
Çocuklarımızı işe
almıyorsunuz…
Atatürk’ümüze dil
uzatıyorsunuz...
Bizi istediğimiz gibi özgürce
yaşamaya bırakmıyorsunuz...
Gazeteciliğimizi
sansürlüyorsunuz, hapse atıyorsunuz.
Şimdi biz mağduruz.
Bunun da bir hesap günü
gelecek.”
***
Şu kafaya bakar
mısınız?
O bunları söylerken, salondakiler
de alkışlıyor.
Yanında da bir başka kadın
gazeteci var...
Ayşenur Arslan.
Onu da “Cuma mübarek
gün falan değil”,
“Artık CHP öğrenmeli ki,
demokrasi dediğimiz şey sadece sandıktan
geçmiyor.
Kürt siyasi hareketi,
nasıl yüzde 40 küsur ile gelmiş AKP iktidarını masaya oturtup bilek
güreşi tutuyor.
Arkasında silahlı
mücadele var, onun getirdiği bir gözdağı var.
Arkadaş biz de silahlı
mücadeleye başlayalım demiyorum ama silahlı ya da silahsız mücadele
etmek, bedelini ödetmek lazım.
Her şey daha yeni
başlıyor” sözlerinden hatırlarsınız.
Bizler, hassasiyetle onlara el
uzatmaya çalışırken, onlar televizyonlarından ve gazete
köşelerinden işte böyle nefret kusuyor.
***
Elbette ki, CHP’ye oy veren
herkes onlar gibi düşünmüyor.
Tabii ki, onların sözleri mensubu
oldukları kesimlerin görüşlerini tam olarak
yansıtmıyor.
Fakat bu tipler, aynı görüşü
paylaştıkları kitlelere öfke ve nefret tohumları
ekiyor.
Bunlar açık açık kamuoyunun
gözleri önünde oluyor ve kimse bunlara hesap sormuyor.
***
Mine Kırıkkanat gibi tipler,
muhafazakâr kesime tek parti dönemi, Başbakan ve bakanların
asıldığı darbeler, hatta AK Parti’nin ilk yıllarında bile yapmaya
çalıştıkları zulmü unuttuğumuzu sanıyor olmalı ki, utanmadan üste
çıkmaya çalışıyor.
Evet, bu ülkede camileri
sattınız, ahıra, meyhaneye çevirdiniz -ki bunların hepsi
belgeleriyle mevcut.
Kur’ân-ı kerim okumayı, ibadet
yapmayı engellediniz.
Başı kapalı çocukları okullara
almadınız.
28 Şubat döneminde, başı kapalı
kadınları ‘kamusal alan’ diye taksiye, belediye otobüsüne
bindirmemeyi bile konuştunuz.
Dinini özgürce yaşamasına izin
vermediğiniz halka, bunları AK Parti kazandırdı.
Zaten bunun için 16 yıldır
iktidarda ve siz nal topluyorsunuz.
Ayrıca, silahlı bir mücadeleden
bahsediyorsunuz…
Ama 15
Temmuz’u unutuyorsunuz.
***
Gelelim, mağdur
edebiyatına…
AK Parti, ‘mağduruz’ diye
ağladığı her şeyi onlara yapıyormuş!..
Peki, hangi özgürlüğünüz
kısıtlandı bugüne kadar?
Başı açık okula gitmenize mi
engel olundu, içki içmenize mi?
Hesap sormaktan bahsederken, size
ne yaptı ki, neyin hesabını soracaksınız?
‘Gazetecilik’ kisvesi altında
apaçık provokatörlük yaptığınız hâlde bakın size dokunan bile
yok…
Hangi sansürden
bahsediyorsunuz?
***
Bakın, burada bir parantez
açayım…
İktidara yakın medya organlarında
benzer bir hataya düşene hemen soruşturmalar açılıp, programları
yayından kaldırılırken…
AK Parti’ye oy
verenler ‘hesap sormak’, ‘bedel
ödetmek’le aleni biçimde tehdit edilirken niye
savcılarımız harekete geçmekten imtina ediyor?
Toplumun hassasiyetlerini
gözetmek, halkı kin ve nefrete, ayrımcılığa teşvik etmemek sadece
iktidara yakın medya organlarının mı görevi ki, diğerleri istediği
gibi kışkırtmacılık yapıyor?
Bakın, bu kafaya isyan
ediyorum.
*************
İki havalimanı arasındaki
fark
Çarşamba günü İstanbul
Havalimanı’ndan ilk yurt dışı seferini yapan
uçaktaydım.
Göğsümüzü kabartan terminalden
geçip uçağımıza bindik ve KKTC’ye uçtuk.
Ertesi gün dönüşümüz Atatürk
Havalimanı’naydı…
2000 yılında hizmete açılan
ve 2004’te yapılan ek tesisle genişletilen Dış Hatlar Terminali,
İstanbul Havalimanı’nın yanında inanın Esenler Otobüs Terminali
gibiydi.
Tecrübe ettiğinizde siz de benzer
bir hisse kapılacaksınız ve yeni havalimanının Türkiye’nin imajına
nasıl bir fayda sağlayacağına gözlerinizle şahit
olacaksınız.
*************
Gençler için müthiş
çözüm
Gazetemizin iki gün üst üste
manşetten yer verdiği tek tip
askerlik düzenlemesi, çok ince çalışılmış ve
Türkiye’nin temel problemlerine çözüm getirecek detaylarla
dolu.
Mevcutta 12 ay olan zorunlu
askerlik süresi 9 aya inecek.
Yedek subay, kısa dönem, uzun
dönem ayrımı bitecek.
Herkes üç ay zorunlu temel
askerlik yapacak.
Doktor, öğretmen, hâkim gibi
meslek sahipleri bu üç ay için tarih seçebilecek.
Kalan 6 ayı herkes bedelli
yapabilecek.
Böylece ‘bedelli’, ‘dövizli’
tartışmaları gündemden düşecek.
***
Düzenlemenin daha önemli bir
detayı var ki, o da dünkü manşetimizdeydi.
Uzun dönem askerlikten yırtmak
için çoğu açık öğretim olmak üzere, üniversitelere akın eden
gençler, bu zaman kaybı ve maddi külfetten kurtulacak.
Üniversitelere gerçekten okumaya
niyeti olanlar gidecek ve böylece eğitimin kalitesi
yükselecek.
Yükseköğrenime niyeti olmayanlar
ise doğal olarak iş hayatına atılacak ve böylece insan kaynağımız
boşu boşuna heba olmayacak.
Bu çalışmayı kim ya da kimler
akıl ettiyse gerçekten helal olsun…
*************
Yapay zekâ beyaz
yakalıları vuracak
Hazır üniversite meselesine
girmişken, dünyanın geleceğine ilişkin beklentilere de
değinelim.
Turkcell Genel Müdürü Kaan
Terzioğlu ile yazın Bodrum’da yapay zekâ üzerine uzunca bir
sohbetimiz olmuştu.
Biliyorsunuz, yerli
otomobilimizin teknolojisini Turkcell sağlayacak…
Özellikle yapay zekâ üzerine
ciddi çalışmalar yapıyorlar.
Kaan Bey'i
bulmuşken, “Yapay zekâ gelecekte en çok hangi
meslekleri etkileyecek?” diye sordum.
Cevabı ilginçti…
Herkes mavi yakalıları (yani işçi
kesimini) vuracak zannediyor ama işin aslı öyle değil.
En çok doktor, hâkim gibi beyaz
yakalılar etkilenecek, çünkü bu mesleklerdeki hataları
önleyecek.
Yani ameliyatta insan hatasını
günümüzde kullanılmaya başlayan robotlar önleyecek.
Dünyada tıp alanındaki bütün
gelişmelere hâkim olan yapay zekâ, yanlış teşhis
koymayacak…
Üstelik bu çok ileri teknoloji
sayesinde dünyanın her yerine aynı bilgi birikimi ile hizmet
sunulacak.
Yapay zekâ, bir gün aynı şekilde
hâkimlerin hatalı kararlarının da önüne geçecek.
***
Görünen o ki, önümüzdeki 20-25
yılda hayatımızda çok şey değişecek.
Gençlerimizi üniversite
kapılarına yığarken, bu gelişmeleri de göz önünde bulundurmamız
gerekecek.
**************
Bu nerenin
büyükelçisi?
Fotoğrafı
görünce, “Yok canım, yalandır” falan
demiştim…
Meğer hakikatmiş…
Dışişleri Bakanlığımız geri
çağırınca, mevzunun doğruluğu anlaşıldı zaten…
Türkiye’nin Uganda’daki kadın
büyükelçisi Sedef Yavuzalp’ten bahsediyorum.
Hanımefendi, 29 Ekim’de verdiği
Cumhuriyet Bayramı Resepsiyonu'na Yunan
mitolojisindeki Helen kıyafetiyle
gelmiş.
Yetmemiş, elçilik kâtibine
de Zeus kıyafeti giydirip, öyle
getirmiş.
Davete katılan Ugandalı bakanlar,
bürokratlar kepazeliği şaşkınlık içinde izlemiş.
***
Uganda, FETÖ’nün en güçlü olduğu
Afrika ülkelerinden biri…
5 yıldır burada görevli
büyükelçi, böyle bir rezalete neden imza attı, cevabı şimdilik
meçhul…
Var bunda bir Bizans
oyunu ama, hele bir Dışişleri
Bakanlığımız araştırsın…
Anlarız, dertleri
neymiş…