Kemal Kılıçdaroğlu CHP’si,
Kandil’den gelen çağrıya uyup, Kürtlerin kurtulmaya çalıştığı
HDP’yi yeniden Meclis’e sokmaya uğraşıyor.
Şifre; Her evden bir
oy HDP’ye…
Muharrem İnce de romantik
mesajlar verme derdinde…
Hiçbir parti, başka bir partinin
oy alması için örgütlenmezmiş…
7 Haziran
2015 seçimleri öncesi yaptıklarını, parti
yöneticilerinin dahi ‘HDP’ye oy
verdik’ itirafında bulunduğunu unuttuk
sanki…
***
CHP, bu taktiği 7
Haziran öncesi uyguladı ve Kandil’in partisiyle
birlikte Türkiye’yi fena salladı.
HDP’nin barajı aşmasından şımaran
terör örgütü, çözüm sürecini bitirip, özerkliğe
kalkıştı.
Şehirlerimizi işgal edip, aylarca
güvenlik güçlerimizle çatıştı; bizi, kendi şehirlerimizi geri almak
durumunda bıraktı.
793 asker ve
polisimiz kahpe kurşunlarla, patlayıcılarla şehit
düştü.
Ambulanslar bile saldırıya
uğradı.
Ekmek almaya giderken,
teröristlerin patlattığı bombayla paramparça olan 9 yaşındaki Fırat
Simpil gibi 341 sivil vatandaşımızı bu
hainler şehit etti.
Söylemesi bile ne
acı…
Bakın, şehirlerimizde patlayan
bombaları saymadım henüz…
Bin 134
canı, CHP-HDP ittifakının oluşturduğu
çukur kaosunda yitirdik.
Oysa, CHP’nin çok karşı çıktığı
Afrin operasyonunda 52 şehidimiz oldu.
Kirli ittifaklara, şiddet
sarmalını büyütecek kaos planlarına rağmen, devletimiz metanetli
davrandı, bir tek sivilin burnunu dahi kanatmadı.
Ama Kılıçdaroğlu’nun ‘Hendekçi
arkadaşlarının’ yol açtığı zararın, acının, trajedinin boyutu büyük
oldu.
Buna bir de PKK tarafından
kandırılıp haine dönüştürülen bu ülke insanlarını katarsak
eğer…
Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşlarına yaşatılanın ne olduğunu anlamamak için ya aptal, ya
hain olmak gerek…
***
CHP-HDP ittifakının açtığı zarar,
bu kadarla da kalmadı.
Suriye’de, sınırımız boyunca
terör devletinin ilk adımları Kobani güzellemeleriyle yine o
dönemde, yani 7 Haziran sonrasında
atıldı.
Bu plan, elbette sadece Kemal
Kılıçdaroğlu’na ait değildi.
Belli ki, Suriye’de terör
devletini kim kurduruyorsa “HDP’ye destek
verin” talimatı da oradan gelmişti.
Aynı akıl, şimdi yeniden
devrede…
Bunca acı tecrübeye rağmen, Kemal
Kılıçdaroğlu yine CHP’lilerin oylarını Kandil’in partisine
kaydırmaya uğraşıyor.
Vatansever CHP’lilere
çağrımdır; Bu defa
kanmayın. Kendi partinize oy verin ve
iradenize ipotek koydurmayın.
Sizden HDP’ye oy isteyenlerden de
mutlaka hesabını sorun.
***********************
Teröriste ‘terörist’
diyememek…
Türkiye’nin en büyük problemi bu
olsa gerek…
Gerçekler tüm çıplaklığıyla orta
yerde dururken, gördüğümüz şeyle ilgili net konuşamayan, sözü
hiçbir yere dokunmayan yuvarlak aydınlarımız var
mesela…
“Ne olur ne olmaz, yarın
denge değişir, başıma iş alırım” diye tırsan
karaktersiz bürokratlar, siyasetçiler…
‘Tarafsız’ görünme ayağına,
aslında hainliklerin üzerini örten gazeteciler…
Her gün
karşımızdalar…
Suya sabuna dokunmamak, gördüğünü
olduğu gibi söylememek marifetmiş gibi…
Normalde aşağılanması gereken bu
omurgasız duruş, bizim
ülkemizde, ‘yansız’ kamuflajıyla bir de
övgüye mazhar…
***
Aksi yöndeki teşviklere rağmen,
kıvırmadan ‘göz
önündeki’leri söylüyorsan ya ırkçısın, ya
yandaş…
Ülkenin, devletinin, milletinin
menfaatlerini savunmak suç sanki…
Gezi’de de yaşamadık mı
bunu!..
Niyet en baştan belli olmasına
rağmen, öyle bir baskı oluşturuldu ki, tüm medya günlerce tek
kelime edemedi.
İlk yürekli çıkışı elinizdeki bu
gazete yaptığında ne baskılar kuruldu; ne hakaretler, ne tehditler
savruldu…
Ama ısrarla doğru noktada
durup, Gene Sharp ve Otpor teorilerinin
Gezi’de nasıl bire bir uygulandığını ortaya dökünce maske düştü,
hipnoz bozuldu.
Ama açık söylüyorum; o günlerde
linç edileceğinizi bile bile böyle bir yayın yapmak ve devam
ettirmek hiç kolay değildi.
Birinin bunu göze alması
gerekiyordu, bize nasip oldu.
Sonuç…
Millet zaten şüpheleniyordu;
planı gördü, ülke kurtuldu.
Hatırlatayım;
Savcı Selim
Kiraz, Gezi’de en çok istismar edilen Berkin Elvan
cinayetini çözmek üzereydi ki, Gezi’yi kışkırtan teröristlerce
makamında vuruldu, şehit düştü.
Gerçek katilleri, Savcı’nın
katillerine sahip çıkanlardan fark etmişsinizdir
herhâlde…
***
Yıllardır mücadele verdiğimiz bu
hainleri, düzenbazları iyi biliriz…
24 Haziran öncesi yine var
güçleriyle ortaya çıktılar.
PKK’yı, HDP’yi,
Demirtaş’ı, FETÖ’yü aklamaya
çalışıyorlar.
Bunu hem bilinçli olarak topluma
işleyenler var,
Hem de ‘ülkemizin en
büyük baş belası’ bu örgütlerin yaptıklarını
gizleyerek konuşan, yazan-çizen tipler…
Ey, çoluğumuzu çocuğumuzu
katleden bu örgütleri beyannamelerine bile alma gereği duymayan
partiler…
Türkiye’yi işgale kalkışan
örgütleri korumaya çalışan siyasetçiler…
Aydın geçinenler, sözde
gazeteciler…
Teröriste bile ‘terörist’
diyemedikten sonra, isminizin önüne yaptığınız süslemelerin ne
önemi var?
*********************
CHP parlamenter sistemi
ister mi?
Sadece bir ay süren 40. Bülent
Ecevit hükûmetini saymazsak eğer…
1950’de çok partili sisteme
geçmemizden bu yana, kısa süreli koalisyonlar dışında neredeyse
iktidar yüzü görmemiş bir parti; CHP…
İşte bu CHP, yeni sistemle çok
umutlandı.
Eğer Meclis çoğunluğunu, hatta
Cumhurbaşkanlığını alırlarsa, Türkiye’yi
yeniden parlamenter
sisteme döndüreceklermiş.
Yani, 68 yıldır
iktidar olamadıkları sisteme…
Normal akıl, bunu kabul eder
mi?
Muharrem İnce de böyle düşünmüş
olacak ki, “İki yıl sonra
bakarız” deyince Meral Akşener çok rahatsız
oldu.
Nereden baskı geldi bilinmez,
acil çağrı yaptı, Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu ile
buluştu.
***
Şu tuhaflığa bakın;
Seçilirse iktidar İnce’de olacak
ama, pazarlığı Kılıçdaroğlu yapıyor.
Partileri de parlamenter
sistemi nasıl getireceklerine ilişkin hiçbir şey
söylemiyor.
Anayasayı değiştirme gücü veren
600 milletvekilliğinden 400’ünü alamayacaklarına göre…
Bunlar neyin ümidini
taşıyor?
Ve daha önemlisi…
68 yıl sonra ilk defa iktidar
şansı bulacak olsalar bile, “Bundan döneceksiniz” baskısını bunlar
üzerinde kim, neden kuruyor?
***
Seçimi bilmem ama, belli ki bu
ittifak ezkaza iktidarı ele geçirse, önce birbirini
boğazlayacak.
İnce, Kılıçdaroğlu’yla, CHP ise
Akşener’le mücadele etmek zorunda kalacak.
Rabbim ülkemizi belalarından
muhafaza etsin.
**********************
Suriyeli
akademisyenler
Not, Uluslararası Arap
Akademisyenler Derneği Onursal Başkanı Samir Hafez’den
geldi.
Üniversitelerimizde yabancı
kontenjanından görev yapan Suriyeli akademisyenler, Türk
vatandaşlığına geçince bu statülerini kaybediyormuş.
Son olarak, İTÜ’de görevli
nükleer fizikçi Suriyeli akademisyenler, Türk vatandaşlığı alınca
YÖK kararı ile üniversiteden uzaklaştırılmışlar.
Bu sebeple, Suriyeli
akademisyenler ya Türk pasaportu alıp yurt dışındaki üniversitelere
gidiyormuş veya vatandaşlığı reddediyormuş.
Geçmişte ABD ve Avrupa ülkelerine
çok sayıda Suriyeli bilim adamı kaptırdık.
Ceremesini çekiyoruz, bari aklı
kullanalım değil mi?
**********************
Demirören’e
veda
En son Hürriyet Gazetecilik ve
Matbaacılık A.Ş. Yönetim Kurulu Başkanlığı
duyurulmuştu.
İki gün sonra da
vefatı…
Erdoğan Demirören -iş hayatındaki
sükûnetiyle- sessizce aramızdan ayrıldı.
***
Kendisini en son rahmetli Enver
Ören Ağabeyin cenazesinde görmüştük.
Onlar, iki eski
dosttu…
80 yaşındaki Demirören, hayattaki
son önemli vazifesini yaptı.
Türkiye’de bir medya devrimine
imza attı, sonra da sonsuz hayatın kapısına ulaştı.
Rabbim, şu mübarek günler
hürmetine taksiratını affetsin, mekânı cennet olsun.