Tutucu, hatta gerikafalı öğretmenler tarafından yönetilen, eğitim denilen kavramı disiplin'den ceza'dan ibaret gören, öğrencileri cendereye sokan, öğretmeyen, ezberleten, asık suratlı bir liseydi.
*
Sınıf, etüd, yatakhane üçgenine sıkıştırılan öğrencilerin
monoton hayatı, okula gelen yeni edebiyat öğretmeniyle bi anda
değişti.
Bu genç öğretmen, öbür öğretmenlerin aksine, ders kitaplarını
boşvermelerini, klişeleşmiş düşünce kalıplarını unutmalarını,
fikirlerini özgürleştirmelerini, hayatlarını dolu dolu
yaşamalarını, gençliklerini ıskalamamalarını öğütlüyordu.
Üniversiteyi kazanmaktan başka amacı olmayan öğrencilerine,
diplomanın her şey demek olmadığını anlatıyordu. Sizin gelecek
planlarınıza başkaları değil, siz karar verin, kendi geleceğinize
dair kendi hayalleriniz olsun diyordu. Mahalle baskısına boyun
eğmeyin, sizden olmanızı istedikleri kişi olmayın, sadece kendinize
kulak verin, kendiniz olun diyordu. Anlatılanları olduğu gibi
kabullenmeyin, farklı açılardan bakın, kendiniz anlayın, kendiniz
kavrayın diyordu.
Öğrencilerini edebiyatın büyülü dünyasına davet etti, nitelikli
edebi eserlerle tanıştırdı, hem beyinlerine, hem yüreklerine
dokundu.