İlk gittiğim imeceyi hayal meyal hatırlıyorum. Köyün içinde bir
bayram havası esiyordu. Bayram havasından da öte bir şeyler.
Düğünden öte bir sevinç.
Kızlar delikanlılar en güzel giysilerini kuşanmışlardı. Köyün
içinde birisi dolanıyor, “imeceye” diye çağırıyordu.
Tanyeri ışırken biz, bütün köy, yola düşmüştük. Öndeki topluluktan
bir türkü geliyordu. O güne kadar bu türküyü hiç duymamıştım. Belki
köyden kimse de duymamıştı. Bir tuhaf, esikli kesikli, çok uzunlu
çok kısalı bir türküydü bu. Kimin söylediğini de bilmiyorum.
Tanyeri ağarırken türkü geldi geçti.
Derken tarlaya geldik. Büyük bir tarlanın ekini biçilecekti.
Aklımda kaldığına göre, tarlanın sahibi hastaydı. Bu imece bir
yardım imecesiydi. Tarlanın ekini biçilecek, sonra harman
edilecekti.
Delikanlılar, orta yaşlılar ekine hemen giriştiler. Kızlar,
kadınlar desteleri harmana hemencecik taşımaya başladılar. Yaşlılar
harman yerinde kalmışlardı, bir yandan konuşuyor, bir yandan
harmanı yapıyorlardı.
Bir türkü, bir kıyamettir gidiyordu.
Öğleye kalmadan, daha sarı sıcak çökmeden kocaman tarlanın ekini
biçildi, harman edildi.
Sonra belki onbeş hayma yaptı delikanlılar. Büyük, üstü çiçekli
otlarla örtülü haymalar. Kocaman bir kazanda düğün yemeği gibi
patatesli et pişiyordu. Bir kocaman kazanda da bulgur aşı. Yemek
konuldu, yenildi, içildi. Ama hemen köye dönülmedi. Oyunlar
başladı.
Delikanlılar halay çektiler. Davullar. Zurnalar. Millet eğleniyor,
gülmekten kırılıyordu. İmece cümbüşü gün batıncaya kadar devam
etti. Herkes çalışmayı, her bir şeyi, yorgunluğu unutmuştu.
Herkesin damağında eğlencenin tadı kalmıştı.
İmece türlü türlüdür. Köyün ortak mallarının imecesi vardır. İmama,
öğretmene, muhtara imece yapılır. Bazen iki üç ev aralarında
birleşirler, imece yaparlar. Bazen bütün köy imeceyle iş görür.
Tarlada, ıssız ovada, Anadolu bozkırının bomboş kırında yalnız
çalışmanın ne demek olduğunu, çalışanlar bilir.
Köyde, bir yerde imece olacağı, imeceye gidileceği, on gün
öncesinden duyurulurdu.
Benim gözüme uyku girmezdi imece gününe kadar. Hepimiz, bütün köyün
çocukları yalnız kendimize, kendi tarlamızda çalışmaktan, o havadan
bıkmıştık. İmece imdadımıza bir yetişirdi ki… Uzun zaman imeceyi
unutamaz, ondan, türkülerden, oyunlardan söz ederdik. Bir imece
daha olsun, bir cümbüş daha olsun görelim diye can atardık.
Şimdi düşünüyorum da…
Bütün insanlar çalışmayı bu hale getirseler, böyle düğünlü
bayramlı… İmecede çalışmak hiçbir zaman zor gelmezdi.
İmeceyle çalışma, insanların yaşayışlarını değiştirir.
İnsanları daha insan yapar.
Daha dost, daha sevimli yapar.
*
Yaşar Kemal’in kaleme aldığı, buram buram dayanışma kokan “imece”dir bu.