En kıymetli varlığımız, hatta en önemli ihraç malımız bile
denmişti ordumuz için? Peki öyleyse orduyu çökertmek,
etkisizleştirmek için yapılan manevraların tek nedeni, ordunun
siyasete müdahale olasılığını yok etmek midir?
Milli, laik ve devrimlerin bekçisi orduyu tehdit olarak gören
zihniyet, kumpas davalarıyla, Balyoz’la, sözüm ona Askeri Casusluk
masallarıyla çökertti önce TSK’yı.
En parlak subaylar yıllarca hapis yattı, ordudan
uzaklaştırıldı, yerlerine FETÖ’cüler terfi etti. FETÖ’cü unsurların
gerçekleştirdiği darbe girişimi sonrası ise, hiçbir suçu olmayanlar
da bedel ödedi. Darbeci yetişiyor diye okulları
kapatıldı.
Ne gerek var diye hastanelerine el konuldu. Dünyanın bütün
ordularındaki uygulama olan, ordunun kendi işini kendisinin
görmesine son verildi. Asker sadece askerlik yapsın ilkesinin
arkasına sığınılarak yemekten temizliğe her hizmet dışarıdan satın
alınmaya başladı.
Savaşta yemeği kim yapacak?
Oysa emekli amirallerin sorduğu gibi savaşta da mı yemek
dışarıdan gelecek? Nerede kaldı ordunun güvenliği, lojistiği? Ve
Manisa’da yaşananlar: bu iktidar döneminde liyakat değil, yandaşlık
geçerli olduğu için pıtırak gibi çoğalarak büyüyen bir şirket,
Manisa’da tam dört kez yemek dağıttığı kışlada sağlık rezaletine
neden oldu.
Bini aşkın askerimiz zehirlendi, biri şehit oldu! Çatışmada
değil, kışlada, yemek zehirlenmesinden! İnsan aklını
yitirir!
Yalan dolan