Yer, İnönü’lerin İstanbul Maçka’daki evi. Şişli Belediye Başkanı
Hayri İnönü bu evde doğmuş. Tabii o zamanlar
önünde SwissHotel yok, Dolmabahçe Sarayı’nın arka bahçesi ve
Marmara Denizi’ne açılan Boğaz manzarası var. Bugünün ölçülerine
göre çok çok mütevazı bir ev, salonu sizin benim evin salonu kadar.
Yemek odası neyse ki ayrı. Bir de yatak odalarının olduğu üst kat
var, yine de o kadar çocukla zor olmalı. Ev olsa olsa şimdiki
başbakanların mermer köşklerinin ancak müştemilatı olur! Yine de
konumu dolayısıyla şimdi YOO Mimarlık’a şık bir ofis olarak ev
sahipliği yapıyor.
Hayri İnönü ve eşi de bu gece burada bir sanat ve mimarlık
etkinliğine konuk olarak katılmak, Osmanlı’nın en zengin
bankerlerinden Kamondo ailesinin yeni bulunan iki tablosunun
hikâyesini dinlemek ve biraz da nostalji için buradalar. Tesadüf bu
ya, eşi tam da benim yanımda dinliyor konuşmacıyı. Ve birden
kolumdaki alet çalışmaya başlıyor, her on beş dakikada bir yaptığı
gibi önce şişiyor, dırt dırt dırt diye öterek, sonra ölçüyor. İşte
o sessizlikte Hanımefendi ve arkadaşı yanı başlarında dırt dırt
diye ötmeye başlayan şeyin ne olduğu telaşı içine giriyor! Hani
gömleğimi açıp bağırmaya başlasam Allahuekber diye, şalımın
sakladığı kordonları da görüp hücceten giderler! Hastaneden eve
döndüğüm ilk anlar geliyor gözümün önüne; beni karşılayıp kanapede
yanıma kurulan kedilerim biraz sonra kolum dırt dırt ötmeye
başlayınca şaşkınlık ve korkudan büyümüş gözleriyle bakıyorlar:
“Anne robot mu oldu?” korkusu! Tansiyon gerginlik
demek
Anne hasta oldu! Çok sıradan bir tweet atmışım, pat dava! Halkın
arasına nifak sokmak... Ne olduğu bilinen birine ne olduğunu
sormuşum, pat dava, pat ceza, pat tazminat! İzan da yok, insaf da.
Belgeli gazetecilik dalında bir Uğur Mumcu örneği
olan Çiğdem Toker’e gerçekleri yazdığı...