“Getto” kavramı aslında mekânsaldır. Bir ülkenin ya da kentin
içinde dinî ya da ideolojik/kültürel nedenlerle kendisini toplumun
bütününden soyutlayan insanların yaşadıkları yere getto denir.
Gettoda yaşayan insanların kendi kuralları, ritüelleri ve inançları
vardır ki bunlar hep birlikte o insanlara bir kimlik kazandırır.
Bizim temel sorunumuz, şu son on beş yıl içinde AKP iktidarının
Türkiye Cumhuriyeti’nin temel varsayımını, 1961 Anayasası’nın
diliyle ifade etmek gerekirse, “bütün fertlerin kaderde, kıvançta
ve tasada ortak” olduğu varsayımını ağır biçimde tahrip ederek
bütün toplumu gettolaştırmış olmasıdır.
Devletin işleyişindeki kuvvetler ayrılığı, toplumsal sınıfların
mücadelesi, sendikal mücadeleler, siyasî parti rekabetleri,
sanatsal estetik ayrışmalar; bunların hepsi, “fertlerin kaderde,
kıvançta ve tasada ortak” olduğu varsayımı temel alınarak
sürdürülür. Bu varsayım ortadan kalkarsa, halk bütün sınıfları
dikine kesip parçalayan gettolara bölünür, Devlet ulusal olmaktan
çıkarak kabileye, mali ve idari bir oligarşiye dönüşür ve
cemaatleşen toplum kendi içinde ayrışmaya başlar. Bu ayrışma
kaçınılmaz biçimde çatışmaya yol açar.
Bu yıpranma sürecinin son aşamasına gelmiş bulunuyoruz. AKP
iktidarı on beş yıldır yerleştirmeye çalıştığı rejime önümüzdeki
seçimlerde son şeklini vererek milleti ümmete dönüştürmeye
hazırlanıyor. Saray’ın ulusal gördüğü her şeye saldırmasının, ümmet
kavramını yerleştirme çabasının sebebi budur.
İlk bakışta ufak tefek şeyler, dil sürçmesi ya da cehalet gibi
gördüğümüz, hatta sosyal medyada d...