Sayın Binali Yıldırım açık sözlü, hoşsohbet biri. Ulaştırma
Bakanlığı sırasında, liseyi bitirdikten sonra neden İTÜ’yü tercih
ettiğini anlatmıştı. Önce Boğaziçi Üniversitesi’ne gitmiş.
“Oradaki manzara beni ürküttü, dehşete kapıldım”
diye anlatıyor. Bir yaz günüymüş ve öğrenciler “kızlı
erkekli çimenlerde birlikte oturuyorlarmış”. Aman Tanrım!
Bu manzara karşısında ürkmüş, dehşete kapılmış ve “Ben
burada kalırsam yoldan çıkarım” diyerek kaydını İTÜ’ye
yaptırmış.
O şimdi son Başbakan. Geçenlerde “2002’de 76 üniversitemiz
vardı, bugün 186 üniversitemiz var” diye övündü. On
üniversite daha geliyormuş. Kasım 1917’de başka bir konuda
övünmüştü: “Türkiye’de 2002’de faaliyet gösteren 5600
yabancı veya küresel sermayeli şirket varken, bugün bu sayı 10 kat
artarak 56 000’in üzerine çıktı.” Yabancı şirketlerin ve
üniversitelerin artışıyla övünüyor.
İnsan tüccar olunca her şeyi parayla ölçer. Üniversite dediğin bir
işe yarayacak; taşrada iş âlemini besleyecek, organize sanayi
bölgeleriyle bütünleşecek; kendi döner sermayesi olacak. Taşra
üniversiteleri, Başbakan’ın tabiriyle “şehirleşmede
marka” olacak; askerî garnizonlar gibi şehir hayatına
maddi katkı sağlayacak; yurtlar açılacak, evler kiralanacak, esnaf
kazanacak, çarşılar canlanacak. Döner sermayenin yanında
“döner gericilik” olacak; seri halinde laiklik
karşıtı öğretim üyesi üretilecek. Böylece her kampus aynı zamanda
bir...