Bazı kitaplar o kadar çok konuşulur ki okumadan okumuş kadar
olursunuz. Bunlar, içeriğinden bağımsızlaşan, giderek bir meta
olarak fetiş karakteri kazanan tuhaf kitaplardır. Reklam yoluyla
potansiyel okurlarda şiddetli bir edinme arzusu yaratmak, kitabın
"patlaması" için yeterlidir.
Böyle bir kitabın, Ferrarisini Satan Bilge'yi ya da Mustafa Kemal'i
anlatması fark etmez. Ferrari'yi alıp okuduğumda hayretler içinde
kalmış, bu kadar basit ve çocuksu bir kitabın bir yılda nasıl olup
da dört yüz bin satabildiğine akıl erdirememiştim. O sırada meslek
icabı çok satan kitapların sırrını çözmeye çalışıyordum.
Yılmaz Özdil'in kitabı elbette konusu nedeniyle bu kategoriye
girmez. Fakat alıp okusam benzer duygulara kapılacağımı, en azından
kitabın bana Mustafa Kemal hakkında yeni bir şey öğretmeyeceğini
çok iyi biliyorum.
Kaldı ki kitabı okumuş kadar oldum. Okuyan arkadaşlar Yılmaz
Özdil'in özellikle İslamcı kesime olumlu ve kullanışlı bir Atatürk
imgesi kazandırdığını söylediler. Boynunda muskayla dolaşan,
herkesin sevdiği dini bütün bir Atatürk! Güvendiğim bir arkadaşım
"Vahdettin'in Atatürk'ünü yaratmış" dedi. Can Dündar da ölüm
takıntısı olan, karanlıktan korkan, intihara eğilimli, kendi
trajedisinde boğulan yapayalnız ve çaresiz bir Atatürk yaratmıştı.
Atatürk'ü kılıktan kılığa sokarak herkese sevdirme çabasını çok
yersiz buluyorum. Herkesin sevdiği şeye "maskot" diyoruz.
Yayınevinin "paperback" (karton kapaklı ucuz) baskıdan sonra kitabı
bir de "hardback" (ciltli pahalı) basması piyasaya uygundur. İyi
para kazandırmıştır, helal olsun! 1881 adet, özel punto, özel
kâğıt, özel yazar; bütün bunlar, kitaba bir fetiş karakteri
veri...