1960’lı yıllarda devrim ışığıyla bütün Latin Amerika’yı
aydınlatan Küba, günümüzde parlaklığını kaybederek yavaşça
sönen bir yıldızı andırıyor. Ernesto Che Guevara’nın elli bir yıl
önce, 9 Ekim 1967 günü CIA’nın yönlendirdiği Bolivya askerleri
tarafından La Higuera köyünde öldürülmesi bu uzun gerileme
sürecinin başlangıcıdır.
Latin Amerika ve Antiller’in öyküsü 15. asrın sonlarında, coğrafi
keşiflerle başlar. Hernan Cortez’in Meksika’yı (1521), Francisco
Pizzaro’nun Peru’yu (1533) fethetmesinden sonra Latin Amerika
halkları klasik sömürgecilikten kurtulmak için dört yüz yıl
savaştılar. Ardından yeni sömürgecilik dönemi geldi.
Bu uzun dönemde sömürgecilerin böldüğü kıtayı birleştirmeyi
amaçlayan iki büyük isyan dalgası oldu. Birincisine önderlik eden
Simon Bolivar (Libertador/Kurtarıcı) İspanyol sömürgecilere karşı
savaşarak Kolombiya, Venezuela, Panama, Peru ve Ekvador’u
birleştirdi, “Kıtasal Devrim” düşüncesinin temellerini attı.
İkinci dalga, Küba devrimcilerinin Batista diktatörlüğüne isyan
ederek Sierra Maestra’ya çıkmaları (1956), şehirlerde 26 Temmuz
Hareketi’ni (M-26-7) örgütlemeleriyle başladı.
Küba Devrimi’nden Peru’daki gerilla hareketi Sandino Luminoso’nun
1992’de tasfiye edilmesine kadar geçen otuz yılı aşkın süre içinde
Latin Amerika ülkelerinde gerilla mücadelesinin her türü denendi,
kent ve kır gerillası üzerine teoriler geliştirildi.
Che Guevara’nın CIA tarafından öldürülmesi bir dönüm noktası oldu
ve “Salvadorlaşma” denilen süreç başlad...