İran ile BM'nin 5 daimi üyesi ve Almanya arasında İran'ın
nükleer programına ilişkin bir anlaşmaya varıldı. Uluslararası
toplumda büyük heyecan yaratan, birçok gözlemci tarafından Soğuk
Savaş sonrası dönemin en önemli diplomatik başarısı olarak
değerlendirilen antlaşma ile İran'ın diplomatik süreçlere dahil
olmasının da önü açılacak gibi görünüyor.
Anlaşmayı kısaca İran'ın nükleer programında vereceği tavizler
karşılığında Batı dünyasının uygulanan yaptırımları gevşetmesi
olarak özetleyebiliriz.
İran'ın nükleer programına dair uluslararası sürecin tarihi çok da
eski değil. Ağustos 2002'de İslâm rejiminin önde gelen muhalif
isimlerinden, İran Ulusal Direniş Cephesi'nden Alirıza
Caferzade'nin düzenlediği basın toplantısı ile İran'ın gizli
nükleer çalışmalarını ortaya çıkaran bulguları dünya kamuoyu ile
paylaşması uluslararası toplumun dikkatini bir anda İran'ın
üzerinde yoğunlaştırmıştı.
Spekülasyonların artması üzerine 2003 yılı başlarında İran
Cumhurbaşkanı M. Hatemi ülkesinin nükleer yakıt çevrimi çalışmaları
yürüttüğünü açıklarken, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'nın
(UAEA) o dönemki başkanı Ali Baradey, İran'ın Natanz ve Arak'taki
çalışmalarını gizleyerek NPT'yi (Non-proliferation Treaty-Nükleer
Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması) ihlal ettiğini iddia
etmişti.