'BİR ülkede huzur ve güvenlik olmadıkça, ağzımızla kuş tutsak turizmimizi kurtaramayız' diyor Can Pulak...
Bilindiği gibi Turgut Özal’ın basın danışmaydı, şimdilerde Bodrum’da yaşıyor, çevre ve turizm konularında yapılan hataları gündeme getiriyor, bunlarla ilgili öneriler yapıyor. Sektör niye sesini yükseltmiyor diye soruyor. “Özellikle muhtarları da dinleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan’a krizin ciddiyetini anlatmak ve önlem beklediğini iletmek gerekmez mi?”
Dikkat edin, böylesine önemli ve ciddi meselede, parlamentonun sesi çıkmıyor. Ümidini fuarlara bağlamış olan sektörün fotoğraf olarak en önemli adamları, ciddiye alınabilecek çözüm önerileri göstermiyor. Taşın altına elini sokmaya kimse yanaşmıyor. Herkes, her zaman olduğu gibi armudun pişip ağzına düşmesini bekliyor. Bu hayali bir beklentidir. Böyle bir beklentiyle, turizmin çıkmazdan kurtulacağına kimse inanmasın.
Can Pulak önerilerini şöyle sıralıyor:
İç turizm dinamiklerini patlatalım, çalışanlara devlet uzun vadeli
kredi açsın, hayatında hiç tatil yapmayanlar için sosyal fonlar
kullanılsın, özel sektör de bir miktar fedakârlık yapsın, bu işi
aşarız demiştim. Türk turizmi başarısını Rusya’ya borçlu değil.
Rusya olmazsa, Türk turizmi iflas mı edecek yani? Diğer ülkeler
için çalışmalara devam ederiz, akıntıya kürek çeksek bile, iç
turizmle sektörü yere düşürmeyiz. Bunun ince hesaplarını hemen
yapmaya başlamamız lazım.
Önce gelecek yabancılara ‘hayat sigortası’ yapabiliriz. Seyahat
acenteleri bu işi organize edebilirler. TÜRSAB’ın elinde büyük para
var, sigorta şirketleriyle anlaşıp nasıl uçakların yolcularına
sigorta yapılıyorsa, bize gelecek turisti de sigortalayabilir.
Turizm yatırımcıları da, dev oteller ve tatil köyleri de, belki
devlet de buna katılabilir. Geçmişte krize düşen ülkeler, bu ve
buna benzer önlemleri devreye sokmuşlardı. Bu açıdan biz de ‘tatil
sigortası’nı düşünebiliriz.
1000 OTEL SATILIK
“Öyle anlaşılıyor ki bu yıl Ege ve güneydeki büyük otellerimizi
dolduramayacağız. Bu yüzden bazıları hiç açmama, bazıları da satma
kararı aldılar” diyen Can Pulak, krizin etkisinin bilançosunu şöyle
açıklıyor: “Üzülerek ifade edeyim ki, Türkiye genelinde satışa
çıkan otel ve tatil köyü sayısı, neredeyse bine yaklaştı. Çok
korkutucu ve ürkütücü bir tablo bu. Ama her şeyin bir çaresi var.
Nasıl demokrasilerde çare tükenmiyorsa turizmde de öyle. Vardır
mutlaka bir çaresi.”
Yaşlı bakım merkezleri
“İŞTE size bir çare.. Yıllar önce Avusturya’dan Türkiye’ye yabancı turist gelişinin kapısını açan ve bunu uzun zaman sürdüren THY’nin eski yöneticilerinden Uçal Dalgıç’la Engin Armay, çok önemli bir çalışmayı müjdelediler. Dünya ilaç sanayisinin yüzde 70’ini elinde tutan dev NOVARTİS firması, Kanada ve Avrupa’nın ihtiyarlık fonlarıyla Türkiye’de büyük bir proje üzerinde çalışıyormuş. Buna göre ülkemizde, yaşlıların gelip uzun devreler kalacakları hem rehabilitasyon ve hem de sağlıklı yaşam için ‘yaşlı bakım merkezleri’ kurulacak. Alaçatı-Dalaman-Manavgat Baraj Gölü başta olmak üzere, Ege ve Akdeniz sahil bandındaki bazı tatil köyleri ile oteller satın alınıp projeye uygun hale getirilecek. İlk etapta, tıbbi bakıma muhtaç yaşlılarla refakatçileri için 300 bin yatak düşünülüyor. Ayrıca 4 adet 1000 yataklı geriatri ve rehabilitasyon hastanesi ile 4 adet eğitim hastanesi yapılacak. Buralarda 100 bin bakım elemanı yetiştirilecek.
10-15 MİLYAR DOLARLIK GELİR
Senede 6 milyon yaşlının, bu fonlar ve sigortalarla ülkemize gelip
bakım merkezlerinde kalacakları ve Türkiye’ye ayda 10-15 milyar
dolar bırakacakları hesaplanmış. Müthiş bir proje bu, eğer hedefine
giderse (ki gitmemesi mümkün değil) kapanır gibi görünen turizm
kapısının şimdi ardına kadar açılması sağlanmış olur. Dedim ya,
turizmde çare tükenmez diye...”