BAŞBAKAN Ahmet Davutoğlu dün PKK ile mücadelenin kararlılıkla
süreceğini vurgularken şöyle bir cümle kurdu:
"Nasıl ki Çanakkale'de, İstiklal Savaşı'nda yedi düvele karşı
mücadele verdiysek..."
Başbakan'ın 10 gün önce şehidimiz Müsellem Onbaşı'nın naaşı başında
yaptığı konuşmada 'unuttuğu' İstiklal Savaşımızı bu kez
'hatırlaması', bunca olumsuzluk ortamında olumlu bir adım oldu. Bu
gelişme, aynı zamanda ulusal konularda kamuoyu hassasiyetinin ne
denli etkin olabildiğinin de altını çizdi.
Başbakan'dan, özellikle şu yaşadığımız 'terörle silahlı mücadele'
aşamasında, başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetimizin temel
değerleri konusunda da daha özenli bir üslup beklersek... Fazla mı
iyimserlik göstermiş oluruz?
İşte kesin gerçeklik:
Eğer AKP, Başbakan'ın dün il başkanları toplantısında döne döne
vurguladığı gibi "Türkiye'nin, Türk halkının ta kendisi" olmak
istiyorsa, bunun birincil, 'mahalle kahvelerine girmek' hedefinden
de öncelikli koşulu, "Cumhuriyet'in erdemleriyle barışmak"
olmalı...
Yoksa hep 'topal ördek' kalacak.
Hep aldatılıyoruz...
NAÇİZANE yazımı yayınlarsanız sevinirim.
Ülkemiz bir ailedir ama tanımlamalarda yıllardır süre gelen
yanılgılar mevcuttur. Halk babadır (devlet, baba değildir). Aile
içerisinde harcanacak parayı baba kazanır (gelir vergisi, kurumlar
vergisi, katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, damga vergisi,
motorlu taşıtlar vergisi, emlak vergisi). Devlet ise annedir
(halkın oylarıyla seçilen iktidarlar, halkın oylarıyla kurulan
koalisyon hükümetleri). Anne, ülke içerisine giren paranın, mecburi
ihtiyaçlara harcayarak, yatırımlar yaparak ülke içerisinde babanın
rahatlığını sağlamalı ve gerekli birikimi yapmalıdır. (Mecburi
ihtiyaçlar; eğitim, sağlık, barınma, gıda maddesi temini.
Yatırımlar ile eğitim ve sosyal adalet sağlanır ve adaletine,
eğitimine ve ekonomik dengesine güvenilen ülke olma yoluna girerek
hem kalkınır hem de kalıcı yatırımlar yapacak dış sermaye
gelir.)
Ama hayali bir ülkede, maalesef devlet, babadır. Halk ise annedir.
Annenin ağır şartlar altında çalışıp eve para getirmesi
beklenmektedir. Baba ise bu sefer annenin değil de kendi rahatlığı
için yatırımlar yapmakta (Geçici yatırımlar, özelleştirmeler ile
kendini peşkeş çekmektedir), bir bakıma anneyi aldatmaktadır.
Aldatılıyoruz. (Cinsiyetçilik yaptıysam özür dilerim.)