İLK Tıp Bayramı 1919’da işgal altındaki İstanbul’da, okuldan çıkmaları yasaklanmış ve elbiseleri, üniformaları ellerinden alınmış tıp öğrencileri tarafından kutlanmıştır.
Tepkilerini tıp bayramı kutlamak şeklinde dile getirmeye çalışan
öğrencilerin bu töreni için işgal komutanlığından izin istenmiş;
Dr. Fevzi Paşa, Dr. Besim Paşa, Dr. Akil Muhtar gibi dönemin
hocaları bu etkinliğin yapılmasına katkıda bulunmuştur.
Yer, bugünkü Haydarpaşa’da eski lisenin olduğu mahaldir.
Tıp fakültesinden 1961 yılında mezun oldum. Bu yıl sınıf
arkadaşlarımla birlikte 51. yılımızı kutlayacağız. Bu arada tabii
ki mesleğimiz ile ilgili çeşitli tarihlerde toplantılar yapıyoruz.
Bu sene biz Beyin Cerrahları Akademi toplantısını Konya’da yaptık.
Meslektaşım ve arkadaşım eski Hacettepe Rektörü Prof. Dr. Tunçalp
Özgen bir konuşma yaptı. Konuşmanın konusu: Bilim ve İlim idi.
Atatürk, “En hakiki mürşit bilimdir” demiştir. Fakat bu ‘b’ harfi
metnin başından sanki cımbızla çekilmiş gibi bilim, ilim
olmuştur.
Her yerde, “En hakiki mürşit ilimdir” diye yazar. Bu iki sözcüğün
farkını siz sayın okuyucuların kendi anlayışlarına bırakıyorum.
Biri müsbettir, diğeri dogmatik. Fakat tarifler çok eskilere
dayanır ve uzundur.
Sevgili arkadaşımız Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarına ait bir
takım rakamlar verdi. Bu günü anlamak, Cumhuriyet’i yargılamak ve
değerlendirmek için başlangıçta nerede olduğumuzu görmemiz lazım.
1923’te nüfus 13 milyon, 11 milyonu köyde yaşıyor. Toplam 40 bin
köyün 30 bininde okul yok. 2 milyon kişi sıtma ve verem, 3 milyon
kişi trahomlu, bebek ölüm oranı binde 480 yani yarı yarıya ölüyor.
Tüm Türkiye’de doktor sayısı 337, 60 eczacı var ve Türk diş hekimi
yok. Diplomalı hemşire sayısı 4. 40 bin köyde toplam 135 ebe,
ortalama ömür 40 yaş. Okuma yazma erkeklerde yüzde 7, kadınlarda
binde 4. Okuryazarların çoğu subay. Gayrimüslim okul çağına giren 4
çocuktan 3’ü okula gitmiyor. Toplam okul sayısı 4894. İlkokul
sayısı 72, ortaokul ise 23. Türkiye’nin tüm liselerindeki kız
öğrenci sayısı 230, öğretmenlerin üçte birinin öğretmenlik eğitimi
yok. Tek üniversite var. İstanbul’da bir yılda yazılan kitap sayısı
Paris’te bir günde yazılandan azdır. Bugün nüfus 77 milyon. 20-24
yaş arası 6 milyon genç var. Okul çağında19 milyon genç var.
Üniversite mezunlarının sayısının nüfus içindeki payı yüzde12.
Geçtiğimiz aylarda bir meslektaşımız; aynı üniversiteden mezun, ilk
öğrenimini Mardin’deki devlet okullarında yapmış bir kardeşimiz ve
yine İ.Ü. gazetecilik ve basın okulundan mezun bir yazarımız Nobel
ödüllerini aldılar. Ayrıca 1992’de yüzyılın cerrahı seçilen ve bu
yıl da son 2500 yılda en yüksek seviyede yetişen 50 bilim adamının
48’i Batılı kaynaklardan, ikisi Doğu kökenli idi. İbn-i Sina ve
Mahmut Gazi Yaşargil seçildi. Bunlar bize ve ülkemiz müesseselerine
gurur verdi. Bu gurur hissi içinde hepimizin 14 Mart Tıp Bayramı bu
sıkıntılı günlerimiz içinde bile kutlu olsun. / Prof. Dr. Cengiz
KUDAY
SAĞLIKTA SOYGUNUN DERNEK VE FİRMA HALİ
AZ rastlanan hastalıklardan kelebek çocuk hastaları ile ilgili
Sağlık Bakanlığı alımlarında neler dönüyor? Yıllık 300 hasta için
150 milyon TL’ye ulaşan malzeme alımını hastaneler nasıl
karşılıyor? Bir konuda devlet ödemesi olup da o işin cılkının
çıkarılmadığı konu yok neredeyse. SGK 2015’ten itibaren bu
hastalara yara örtüsü almaya karar verdi. Tabii, firmalar için
kârlı bir alan daha çıkmış oldu. Hemen bir dernek kurarak,
hastalığın zor yanını hastanelere, hekimlere acındırarak ceplerini
doldurmaya başladılar.Bugün, kelebek çocuk hastalarının derli toplu
telefonları ne SGK’da ne Sağlık Bakanlığı’nda var. Ama Türkiye’ye
malzeme getiren bu firmada hepsinin adresleri, telefonları hatta ne
yiyip ne içtikleri, akrabaları, kimlik numaraları her türlü
bilgileri var. Peki bu bilgileri nereden alıyorlar? Devlet aciz
olmamalı.
AMERİKAN ÇİFTÇİSİNE KOTA VERMEK
ŞEKER tartışmaları hakkında kamuoyuna açıklama başlıklı ilânın ilk
cümlesinde “Dünyada şeker; şeker kamışı, şeker pancarı ve mısır
olmak üzere başlıca üç temel hammaddeden elde edilir”
denilmektedir.
Şeker, asırlardan beri sadece şeker kamışı ve şeker pancarı usaresinin kristal hale getirilmiş şekline verilen isimdir. Kimyasal adı sakarozdur. İnsanın enerji ihtiyacını en ekonomik bir şekilde karşılayan besin maddesidir. Mısır şekeri diye bir tanım zorlama bir tanım olur. Mısır usaresinde şeker ancak her bitkide bulunabilen kadardır. Mısır %70 nişasta ve ancak %2 şeker ihtiva eder.
Mısır nişastasından 1957 yılında geliştirilmiş kimyasal yolla elde edilen glukoz früktoz karışımına HFCS (Yüksek fruktozlu mısır şurubu) denir. Kristal halde değildir. Kristalleşemez, sıvı halde bulunur.
Sakaroz genel adıyla şeker en saf gıdadır. Şekerin en az %99,7 si saf sakarozdur. Raf ömrü sonsuzdur, bozulmaz.
4 Nisan 2001 tarih 4634 sayılı Şeker Kanunu şekerin tanımını çok geniş tutmuştur. Bugün karşılaştığımız siyasal şeker sorununun temelinde bu tanım vardır. Bu tanıma göre;