"Yemeği az getirmek,
mürüvvetin noksanlığını, fazla getirmek ise, işin yapmacık olduğunu
gösterir!"
Ebû Abdullah Râzânî hazretleri
kırâat, Arabî ilimler ve Hanbelî fıkıh âlimidir. 426 (m. 1035)’de
Irak’ta Râzân’da doğdu. 494 (m. 1101)’de Evâne’de vefât etti.
“Yemek Âdâbı” hakkında şunları anlattı:
“Yemek için misafiri fazla
bekletmemelidir. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
bir hadîs-i şerîfte; (Acele şeytandandır. Fakat şu beş şeyde acele
etmek müstesnadır. Bunlar; misâfiri yedirmek, cenâzeyi defnetmek,
bekârı evlendirmek, borcunu ödemek, günaha tövbe
etmektir) buyurdu.
Yemekleri sıra ile takdim
etmelidir. Et yemeğini önce getirmek, misâfire iyi bir ikramdır.
Sofrada bakla bulundurmalıdır. Peygamber efendimiz (Melekler
bakla bulunan sofraya gelirler) buyurdu. Ev sahibi, misâfirden
önce elini yemekten çekmemelidir. Onlardan sonra sofradan
kalkmalıdır. Büyük zâtlardan bazısı, yemeğe davet ettiği kimseleri
yemekle baş başa bırakıp, yemeği bitirmelerine yakın onların yanına
gelir, sofraya oturur ve Besmele ile yemeğe başlardı. Misâfirlerine
'Haydi siz de bana yardım edin' derdi. Böylece onların
doymalarına yardım ederdi. Yemeği, yetecek miktarda ikram
etmelidir. Yemeği az getirmek, mürüvvetin noksanlığını, fazla
getirmek ise, işin yapmacık olduğunu gösterir. Fakat, ev halkının
da hakkını ayırmak lâzımdır. Çünkü misâfirden bir şey artmayabilir.
Bundan dolayı da evdekileri zor duruma
sokmamalıdır...”
Biri, Ebû Abdullah Râzânî’yi hac
esnasında Arafât’ta gördü. Hâlbuki, Ebû Abdullah o sene hacca
gitmemişti. Hacdan dönüşünde Ebû Abdullah’ı görünce, “Hanımımın
nikâhı üzerine yemîn ederim ki, seni hacda gördüm” dedi. Ebû
Abdullah kerâmetinin açığa çıkmasının üzüntüsüyle başını önüne
eğdi. Gerçeği söylemese adamcağızın nikâhı hakkında sû-i zanna
sebeb olacaktı. Çünkü herkes onun bu yıl hacca gitmediğini
biliyordu. Adama “Senin nikâhın bozulmadı” dedikten sonra başını
kaldırdı ve şöyle ilâve etti: “Bu ümmet, Allahü teâlânın düşmanı
olan şeytanın, mümin erkekler ve kadınlar arasında fitne çıkarmak
için, bir anda şarktan garba gidebileceğinde icmâ (söz
birliği, ittifâk) etti. Allahü teâlâya ibâdet ederek kulluk eden
bir kimsenin de, Allahü teâlânın izniyle bir gecede Mekke’ye gidip
geri dönebileceğini kimse inkâr etmedi.” Sonra yemîn eden adama
döndü ve “Rahat ol! Zevcen sana helâldir” buyurdu.