Ebû Hüreyre hazretlerine “Sana yarın öleceğin söylense ne
yapardın?” diye sorulunca “İlim öğrenirdim” cevâbını verdi.
Süleym Râzî hazretleri Fıkıh âlimlerinin büyüklerindendir. 365 (m.
976)’da İran’ın Rey şehrinde doğdu. Daha sonra Bağdad’a yerleşti.
Hac dönüşünde, 447 (m. 1055)’de Kızıldeniz sahilinde Medine’nin Câr
iskelesinde vefât etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Âlimler bu ümmetin faziletlileridir. Çünkü onlar, Peygamberlerin
vârisleridir. Kur’ân-ı kerîmde meâlen “Allahü teâlâ ecelleri ve
rızıkları taksiminde, mükâfat ve ceza vermekte, kullarına emir ve
yasaklarında adâlet sahibi olduğu hâlde kendisinden başka ilâh
bulunmadığını ve birliğini delîller ve indirdiği âyet-i kerîmelerle
beyân eyledi. Melekler Allahü teâlânın birliğini ikrâr ettiler.
İlim sahipleri müminler de îmân ettiler.” (Âl-i İmrân-18)
buyuruluyor.
Allahü teâlâ âyet-i kerîmede âlimleri, kendi birliğine ve adâletine
şahit kıldı. Kendisi kendisine şâhid olduğu gibi, melekler de bu
husûsa şâhid oldu. Allahü teâlânın âlimleri şâhid getirmesi pek
yüksek bir makamdır.
Yine Allahü teâlâ, Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve
sellem) “Yâ Rabbî! İlmimi artır de!” (Tâhâ-114) buyurarak, bununla
şerefinin ve derecesinin artması için, kendisinden ilmini
artırmasını, istemesini emretti. Peygamberlerin derecelerini bile
artıran ilim ile, Peygamberlerden başkalarının da şereflenmesi
elbette lâyıktır.
Allahü teâlâ yine Kur’ân-ı kerîmde “(Ey Resûlüm onlara) de ki: Hiç
bilenlerle, bilmeyenler bir olur mu? Ancak akıl sahipleri nasihat
kabul eder, ibret alırlar” (Zümer-9) buyuruyor.
İlim, Allah rızâsı için öğrenilirse, Allahü teâlâ indinde sevâba ve
vaat olunan derecelere kavuşulur. Süfyân-ı Sevrî hazretleri “Biz
ilmi, önce Allahü teâlânın rızâsını kastederek öğrenmedik. Fakat
ilim, Allahü teâlânın rızâsından başkasını kabul etmedi” buyurdu.
Eshâb-ı kirâmdan birinin yanına bir başkası gelip “Ben ilim