"Dünyâ hoş değil, yürü, ukbâ ile hoş ol./Sana kim dedi ki dünya ile hoş ol!/Yüksek himmetinde yükselir rızkın,/İkisini bırak mevlâ ile hoş ol."
Mehmed Kâmil Efendi, Doksanıncı Osmanlı Şeyhülislâmı'dır. 1141 (m.
1728)’de İstanbul’da doğdu. 1215 (m. 1800)’de orada vefât etti.
Meşihat makamında, kendisine sorulan bazı suallere şöyle cevap
verdi:
Suâl: Mahlûkattaki hikmet nedir ki, bazısı saf ve tek maddeden,
bazısı bulanık ve karışık maddelerden yaratılmıştır?
Cevap: Allahü teâlâ fâil-i muhtârdır. Dilediği gibi yapar. O’na
kimse karışamaz. Yapması, yaratması illetsiz ve sebepsizdir. Hiç
kimsenin niçin ve nasıl demeye hakkı yoktur. Enbiyâ sûresi yirmi
üçüncü âyetinde meâlen; “Allahü teâlâya yaptıklarından sual
olunmaz, kullar ise yaptıklarından sorumludurlar” buyuruldu. Birini
ezelde (ileride yapacaklarından dolayı) yakınlık ve ikrama lâyık
bildi ve bildiği gibi yapar, birini ise bunun aksi bildi ve yaptı.
Zulmetmedi. Sen elini buraya uzatma ve himmet ayağını göklerin
üzerine at. Rubai:
"Dünyâ hoş değil, yürü, ukbâ ile hoş ol./Sana kim dedi ki dünya ile
hoş ol!/Yüksek himmetinde yükselir rızkın,/İkisini bırak mevlâ ile
hoş ol."
Zâlimin mutluluğu dünyâ arzularının hâsıl olmasıyla, ortadakinin
saadeti âhiret muradına kavuşmakta, sabıkların rahatı Mevlânın
muradına kavuşmakladır.
Suâl: Dünyânın ne olduğunu bildirdin. Din nedir?
Cevap: Bidâyettekilerin dîni, kaçmak ve yapışmaktır. Günahlardan
kaçmak, tâate, iyiliklere yapışmaktır. Ortadakilerin dini, kesilmek
ve rahatlamaktır. Dünyâdan kesilmek, âhiretle rahatlamaktır.
Sabıkların dini, teberrî ve tevellîdir. Allahtan gayri her şeyden
teberri, yani uzak durmak ve Allahü teâlâ ile tevellîdir, yani
Allahü teâlâyı sevmektir. En’âm sûresi doksanbirinci âyetinde
meâlen; “Sen, Allah de, onları bâtıl dedikodularında bırak,
oynayadursunlar” buyuruldu.