"Kader başa geldiği zaman, bu niçin böyle oldu? gibi suâllerle Allahü teâlâya itirazda bulunmak îmâna zarar verir, tevekkülü ve ihlâsı bozar."
Şemsüddîn ibn-i Abdülhâdî Dımaşki hazretleri Hanbelî fıkıh
âlimidir. 705 (m. 1305)’de Şam’da doğdu. Hanbelî mezhebinin meşhur
âlimlerinden fıkıh okudu. Ayrıca kelam ilminde söz sahibi idi. Her
iki ilimde de icazet alıp talebe yetiştirdi. 744 (m. 1343)’de
Şam’da vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:
Kader başa geldiği zaman, bu niçin böyle oldu? Nasıl böyle olur?
gibi suâllerle Allahü teâlâya itirâzda bulunmak îmâna zarar verir,
tevhîd inancını sarsar, tevekkülü ve ihlâsı bozar. Çünkü mü’minin
kalbi, bu niçin böyle oldu? Nasıl oldu? gibi sözleri bilmez.
Bildiği tek şey, “Evet, başüstüne” demek, hiç itirâzda
bulunmamaktır. Nefis ise, dâima itirâz eder ve her başına gelene
karşı çıkar. Öyleyse, kim kendisinin iyiliğini isterse, şerrinden
(kötülüğünden) kurtuluncaya kadar, nefsiyle mücâdele etsin. Nefis
bütünüyle şerdir. Bu bakımdan, nefisle mücâdele edilip, onun
itminan hâli temin edilince, bu sefer nefis, bütünüyle hayır olur
ve hayrı ister. Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapıp, Allahü
teâlânın yasak ettiği şeyleri terk etmeye dikkat eder. Bunun
mükâfatını, Allahü teâlâ Kur’ân-ı kerîmde meâlen şöyle bildiriyor:
“Ey mutmainne nefis, râzı olmuş ve râzı olunmuş olarak Rabbine
dön!” (Fecr-27, 28). Artık bundan sonra, bu nefse itimât
edilebilir.