“Resûlullah efendimiz,
fakirle, zenginle, büyükle, küçükle karşılaşınca, önce selâm
verirdi..."
Ebû Zekeriyyâ Şâvî hazretleri fıkıh, kelâm, tefsîr ve nahiv âlimidir. 1030 (m. 1621)’de Fas’ta Milyân’da doğdu. 1096 (m. 1685)’de hacca giderken gemide vefât etti.
Ebû Zekeriyyâ Şâvî hazretleri fıkıh, kelâm, tefsîr ve nahiv âlimidir. 1030 (m. 1621)’de Fas’ta Milyân’da doğdu. 1096 (m. 1685)’de hacca giderken gemide vefât etti.
Bu mübarek zat, bir dersinde,
“Edeb” hakkında şunları anlattı:
-Ebû Osman Hayrî şöyle buyurdu: “Allahü teâlâya karşı edeb, ondan devamlı korku üzere bulunmak ve O’nu murâkabe üzere olmaktır. Resûlullaha karşı edeb, sünnet-i seniyyeye yapışmakla, evliyâya karşı edeb; ona hürmet etmek, hizmetlerinde bulunmakla, çoluk-çocuğa karşı edeb; onlara güzel ahlâk ile muâmele etmekle, arkadaş ve dostlarına karşı edeb; onlara güler yüzlü olmakla, câhillere karşı edeb; onlara duâ etmek ve merhamet göstermekle olur.”
-Ebû Osman Hayrî şöyle buyurdu: “Allahü teâlâya karşı edeb, ondan devamlı korku üzere bulunmak ve O’nu murâkabe üzere olmaktır. Resûlullaha karşı edeb, sünnet-i seniyyeye yapışmakla, evliyâya karşı edeb; ona hürmet etmek, hizmetlerinde bulunmakla, çoluk-çocuğa karşı edeb; onlara güzel ahlâk ile muâmele etmekle, arkadaş ve dostlarına karşı edeb; onlara güler yüzlü olmakla, câhillere karşı edeb; onlara duâ etmek ve merhamet göstermekle olur.”
-Ebû Ubeyd Kâsım bin Sellem
anlatır: “Mekke-i mükerremeye girdim. Bazen Kâbe-i muazzamanın
hizasında oturur, bazen sırtüstü yatar, ayaklarımı uzatırdım...
Yine böyle bir hâlde iken, birisi gelip bana; 'Senin ilim ehlinden
olduğun söylenir. Sana bir tavsiyem var. Edeble otur, yoksa ismin
Allahü teâlânın hâs kulları arasından
silinir' dedi.”
-Ebû Saîd-i Hudrî (radıyallahü
anh) hazretleri, tevazunun nasıl olması îcâb ettiğini
anlatırken buyurdu ki:
“Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) hayvana ot verirdi. Deveyi bağlardı. Evini süpürürdü.
Koyunun sütünü sağardı. Ayakkabısının söküğünü dikerdi. Çamaşırını
yamardı. Hizmetçisi ile birlikte yerdi. Hizmetçisi el değirmeni
çekerken yorulunca ona yardım ederdi. Pazardan öteberi alıp, torba
içinde eve getirirdi. Fakirle, zenginle, büyükle, küçükle
karşılaşınca, önce selâm verirdi. Bunlarla musâfeha etmek için
mübârek elini önce uzatırdı. Köleyi, efendiyi, beyi, siyahı ve
beyazı bir tutardı. Her kim olursa olsun, çağırılan yere giderdi,
önüne konulan şeyi az olsa da, hafif, aşağı görmezdi. Akşamdan
sabaha ve sabahdan akşama yemek bırakmazdı Güzel huylu idi. İyilik
etmesini sever idi. Herkesle iyi geçinirdi. Güler yüzlü, tatlı
sözlü idi. Söylerken gülmezdi. Üzüntülü görünürdü. Fakat çatık
kaşlı değildi. Aşağı gönüllü idi. Fakat alçak tabiatlı değildi.
Heybetli idi. Yani saygı ve korku hâsıl ederdi. Fakat kaba
değildi. Nâzik idi. Cömert idi. Fakat isrâf etmez, faydasız
yere bir şey vermezdi. Herkese acır idi. Mübârek başı hep önüne
eğik idi. Kimseden bir şey beklemezdi.Saadet, huzur isteyen, Onun
gibi olmalıdır...”