Resûlullah efendimizi vesile ederek Allahü
teâlâya duâ etmek, günahların affına sebep
olur...
Abdullah bin Hüseyn Merâgî hazretleri Şafiî
mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 727 (m. 1327)’de Kâhire’de doğdu.
816 (m. 1414)’de Medine’de vefât etti. Bir dersinde şunları
anlattı:
Âlimler buyurdular ki; “Resûlullah efendimizi
ziyâret eden kişi, kendisini, hayatta iken Resûlullahın (sallallahü
aleyhi ve sellem) huzûrunda imiş gibi düşünür. Resûlullahın hayatta
olması ile, vefât etmiş olması arasında fark yoktur. Ahirete giden
müminler, ekseriyetle dünyâdakilerin hâllerini bilirler. Buna dâir
pekçok şey anlatılmıştır. Onların, dirilerin hâlini bilmesinin,
dirilerin amellerinin kendilerine arz edilmesi şeklinde olması
muhtemeldir. Başka şekilde de olabilir. Bunlar gayb ile ilgili
şeylerdir. Resûlullah amellerin arz olunma meselelerini haber
vermiştir. Bunun olması kesin, fakat ne şekilde olduğu belli
değildir. Her şeyin doğrusunu Allahü teâlâ bilir. Bu hususta
Resûlullah efendimizin şu hadîs-i şerîfi bize açıklama olarak
kâfidir: “Mümin, Allahü teâlânın nûru ile bakar. Allahü teâlânın
nûruna hiçbir şey mâni olamaz.”
Ebû
Abdullah Kurtubî’nin Tezkire’sinde, şöyle bildirilir:
Sa’îd bin Müseyyib buyurdu ki: “Hiçbir gün yoktur
ki, o gün sabah ve akşam, ümmetinin amelleri Resûlullaha arz
edilmesin, Resûlullah ümmetini sîmâlarıyla tanımasın. Bu sebeple,
Resûlullah efendimiz ümmeti hakkında şâhiddir. Çünkü Allahü teâlâ,
Nisa sûresinin kırkbirinci âyet-i kerîmesinde meâlen; (Her ümmetten
peygamberlerini birer şâhid getirdiğimiz ve seni de onların üzerine
bir şâhid yaptığımız zaman bakalım kâfirlerin hâli ne
olacak!) buyuruyor. Ameller, cuma günü Peygamberlere, ana ve
babalara arz olunur. Resûlullah efendimize ümmetinin amelleri her
gün arz olunur.
Resûlullah efendimizi vesile ederek Allahü teâlâya
duâ etmek, yalvarmak, günahların affına sebep olur. Zîrâ Resûlullah
efendimizin şefaatinin bereketi ile, pekçok ve büyük günahlar af ve
mağfiret olunur. Kim böyle inanmazsa, Resûlullah efendimizin
şefaatinden mahrum kalır. Zira Allahü teâlâ, Nisâ sûresinin
altmışdördüncü âyet-i kerîmesinde meâlen; “Biz her peygamberi,
ancak Allahın izni ile kendisine itaat olunmak için gönderdik. Eğer
onlar, nefslerine zulmettikleri zaman sana gelseler de, günahlarına
Allahtan mağfiret dileseler, Peygamber de kendileri için af
isteseydi, elbette Allahı, tövbeleri ziyâde kabul edici, çok
bağışlayıcı bulacaklardı” buyuruyor.