Resûlullah efendimizden
bereketlenmek ve manevî yönden istifâde etmek, ancak O’na tâbi
olmakla olur.
Akîl ibn-i İmrân hazretleri
kelâm, fıkıh ve hadîs âlimidir. 1001 (m. 1592)'de Yemen’in Zafâr
şehrinde doğdu. 1062 (m. 1652)’de aynı yerde vefât etti. Bir
dersinde buyurdu ki:
İmâm-ı Mâlik hazretleri,
Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) selâm vereceği ve duâ
edeceği zaman kabr-i şerîfe yaklaşır, selâm verirdi. Eli ile kabr-i
şerîfe dokunmazdı. Nâfiî şöyle anlatır: İmâm-ı Mâlik, Resûl-i
ekremin kabr-i şerîfine gelir, şöyle selâm verirdi. “Esselâmü
alen-Nebiyyi! Esselâmü alâ Ebî Bekr! Esselâmü alâ Ebî Hafs!” Sonra
giderdi Onu böyle selâm verirken yüz defadan fazla
gördüm...
Bazı büyük zâtlar, Resûlullah
efendimizin ziyâretine geldikleri hâlde, Resûlullaha olan
edeblerinden dolayı, Resûl-i ekremin huzûruna girmemiş, dışarıdan
ziyâret edip gitmişlerdir. Bunlardan birisine, niçin Resûlullahın
huzûruna girmediği sorulunca; “İki cihanın efendisinin huzûruna
benim gibiler nasıl girer? Resûlullahın huzûruna girmeye kendimde
güç bulamıyorum” diye cevap vermiştir. Halîfe, İmâm-ı Mâlik’e
yanına gelmesi için binek gönderdiği zaman, bineğe binmeyi kabul
etmeyerek; “Resûlullah efendimizin mübârek ayakları ile bastığı
yere, katırın tırnakları ile nasıl basarım” dedi. İmâm-ı Mâlik
halifenin yanına gidince, halife ona; Mescid-i Nebiye girince,
kıbleye mi, yoksa Resûlullaha mı dönüleceğini sorunca, İmâm-ı
Mâlik; “Yönünü Resûlullaha dönersin” buyurdu.
Kâdı Ebü’l-Fadl Iyâd şöyle der:
“Resûlullahın kabr-i şerîfini ziyâret, Müslümanlara sünnettir. Bu
husûsta icmâ meydana gelmiş olup, faziletli ve teşvik olunan bir
iştir.”
Ahmed bin Sa’îd el-Hindî,
eserinde şöyle demektedir: “Kabr-i şerîfin yanında duran kimse, ona
dokunmaz, yapışmaz, uzun müddet de orada kalmaz. Hücre-i saâdet,
parmaklıkların içerisindedir. Buraya gelip, uzun müddet orada
durulduğu zaman izdiham meydana gelir ve başkası rahatsız edilmiş
olur. Uygun olanı, parmaklıkların iç kısmına girmemektir. Burada
işlenen bidatlerden Müslümanları menetmelidir. Bazı kimseler,
Kâbe-i muazzamayı tavaf eder gibi, Hücre-i saâdetin etrâfını
dolaşıyorlar, tavaf ediyorlar, öpüyorlar, yüz ve gözlerini
sürüyorlar; Oraya mendillerini ve elbiselerini atıyorlar, böyle
yapmakla kendilerine bereket hâsıl olacağını sanıyorlar. Bunlar,
tamamen bidattir. Çünkü Resûlullah efendimizden bereketlenmek ve
manevî yönden istifâde etmek, ancak O’na tâbi olmakla
olur."