Eshâb-ı Suffa, dört yüz
kişi kadar olup, Resûlullah efendimizin mescidinin sofasında
bulunurlardı.
Ahmed Veliyyüddîn hazretleri
Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 813 (m. 1410)’da Kâhire’de doğdu. 891
(m. 1485)’de vefât etti. Derslerinde buyurdu ki:
Kur’ân-ı kerîmin, Ramazân-ı
şerîfte inmesiyle ilgili olarak; “Kur’ân-ı kerîmin ilk inmeye
başladığı gece, Ramazân-ı şerîfin yirmi yedinci gecesidir. Yahut
Kur’ân-ı kerîm Kadir gecesinde bir defada dünyâ göğüne inmiş, sonra
peyderpey indirilmiştir. Bu geceye Kadir gecesi denmesi, işlerin
takdîr olunduğu gece olmasındandır. Kadir, takdîr manâsındadır.
Yahut da Kadir gecesi denmesi, diğer gecelerden şerefli
olmasındandır” buyuruldu.
Fakirliğin fazileti izah
buyurulan kısmında; “Sadakalarınızı o fakirlere verin ki,
onlar, Allah yolunda çalışmaya koyulmuşlardır; öteye beriye koşup
kazanamazlar. Dilenmekten çekindikleri için, tanımayanlar onları
zengin zanneder. Ey Resûlüm! Sen onları simalarından tanırsın.
Onlar, iffetlerinden ötürü, insanları rahatsız edip bir şey
istemezler. Siz malınızdan, bunlara ne harcarsanız, muhakkak Allah
onu hakkıyla bilicidir.” (Bekâra-273) meâlindeki âyet-i kerîme
şöyle tefsîr edilmektedir: Bu âyet-i kerîme Eshâb-ı Suffa hakkında
gelmiştir. Bunlar dört yüz kişi kadar olup, Resûlullah efendimizin
(sallallahü aleyhi ve sellem) mescidinin sofasında bulunurlardı.
Evleri, yakınları ve dünyalık hiçbir şeyleri yoktu. Namaz
kılarlarken, rükû’a vardıklarında, avret mahalleri açılmasın diye,
eski olan elbiselerini öne çekerlerdi. Birisi bir yemek yese ve
yemeği artsa, onlara götürürdü. Katâde (radıyallahü anh) bu âyet-i
kerîmedeki ihsâr kelâmını; nefislerini Allah yolunda
hapsetmişlerdi. Yani Hak teâlâya tâatle meşgul olurlar, Allah
yolundaki gazâyı, geçim için istemezlerdi. Dilenme kapısını tamamen
kapattıklarından, onları tanıyanlardan başkası, onların ihtiyâcı
olduğunu bilmezdi.
İmam-ı Mücâhid, “Onlar,
yüzlerindeki huşûdan tanınırlardı” buyuruyor. Dahhâk (radıyallahü
anh), “Açlık sebebiyle, yüzleri sararmıştı” buyuruyor. İbn-i Abbâs
(radıyallahü anhüma), “Akşam yiyecek bulsalar, sabah yiyecek
istemezler, sabahleyin yemek yeseler, akşam yemek aramazlardı”
buyurdu.