"Sizin
ilâhınız, (zâtında ve sıfatlarında asla
benzeri bulunmayan) tek
Allah'tır."
Tâcüddîn ibn-i Düreyhim
hazretleri Şafiî mezhebi fıkıh âlimidir. 712 (m. 1312)’de Musul’da
doğdu. 762 (m. 1360)’da Kûs’da vefât etti. "Gâyet-ül-mugnam" adlı
eserinden bazı bölümler:
İbn-i Düreyhim bu eserinde Allahü
teâlâya hamd, Resûlüne (sallallahü aleyhi ve sellem), âline ve
Eshâbına salât-ü selâm ettikten sonra şöyle
demektedir:
İsm-i a’zam, Allahü teâlânın
kullarından gizlediği sırdır. Onu yarattıklarının en üstünü
Resûlullah Efendimize emânet etti. Onu, diğer ism-i şerîfleri
arasında gizledi. Onu, Peygamberlerine (aleyhimüsselâm) zamanın
diline göre indirdiği kitaplara koydu. Onu, Peygamberlerine ve
evliyânın büyüklerine öğretti. Ehlinden başkası bilmemesi için, onu
büyük bir sır yaptı. İsm-i a’zam manevî ilimlerin en
büyüklerindendir. Bu sebeple, İsm-i a’zam hakkında bildirilen
hadîs-i şerîfleri kısa olarak toplamak istedim. Hadîs-i şerîflerden
sonra âlimlerin bu husustaki söylediklerini bildirdim. Sonra
harflerin sırrından bahsettim. Bu kitabıma Gâyet-ül-mugnam
fil-ism-il-a’zam ismini verdim. Allahü teâlâdan bu eserimi, sırf
rızâsı için yazılmış bir eser kılmasını dilerim. Âlimler, Allahü
teâlânın isimlerinin bazısının bazısından üstün olduğunu
söylemişlerdir. İsm-i a’zamla ilgili, Ebû Umâme’nin (radıyallahü
anh) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah
efendimiz; “İsm-i a’zam, Kur’ân-ı kerîmde üç sûrededir.
Bunlar; Bekâra, Âl-i İmrân ve Tâhâ
sûreleridir” buyurdu.
Esma binti Yezîd’in (radıyallahü
anha) rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte, Resûlullah
Efendimiz; “İsm-i a’zam şu iki âyet-i kerîme
arasındadır” buyurduktan sonra; “Sizin
ilâhınız, (zâtında ve sıfatlarında asla benzeri
bulunmayan) tek Allah'tır. Ondan başka hiçbir ilâh yoktur. O,
hem Rahmândır, hem Rahimdir” (Bekâra-163)
ve “Allah (o Allah'tır ki), kendinden başka hiçbir
ilâh yoktur. (O) Hayy ve Kayyûmdur. O’nu ne bir uyuklama, ne
de bir uyku tutabilir. Göklerde ve yerde ne varsa hepsi O’nundur.
O’nun izni olmadan, nezdinde kim şefaat edebilir?
O (yaratıkların) önlerindeki ve arkalarındaki gizli ve aşikâr
her şeyi bilir. Mahlûkâtı, O’nun ilminden yalnız kendisinin
dilediğinden başka hiçbir şey kavrayamazlar. O’nun kürsüsü, gökleri
ve yeri kaplamıştır. Bunların (yerin ve
göğün) koruyuculuğu O’na ağır da gelmez. O, çok yüce, çok
büyüktür” (Bekâra-255) âyet-i kerîmelerini okudu.