"Rabbime karşı kulluk
vazîfemi niçin yapamadım diye boyun büküp ağlayan yok
mu?"
İbn-i Sem’ûn hazretleri vaaz ve
nasîhatleriyle meşhur âlimdir. "Nâtıku bil-Hikmeti" (Hikmetli
konuşan) lakabı verilmiştir. 300 (m. 912)’de Bağdâd’da doğdu. 387
(m. 997)’de orada vefât etti. Ebû Tâhir bin Halef
anlatır:
İbn-i Sem’ûn bir gün Bağdâd’da,
minberde vaaz veriyordu. Minberin önünde oturanlardan Ebü’l-Feth
Kavvâs uyudu. İbn-i Sem’ûn hemen sustu. Uyandığı zaman,
“Resûlullahı (sallallahü aleyhi ve sellem) rüyâda gördün değil mi?”
dedi. “Evet gördüm” dedi. “Seni uyandırıp da, tatlı rüyânı yarıda
bırakmamak için sustum” buyurdu.
Bir vaazına şöyle
başladı:
Günahlarından dolayı Rabbinden af
dileyen yok mu? Rabbime karşı kulluk vazîfemi niçin yapamadım diye
boyun büküp ağlayan yok mu? Af ve magrifet ümidiyle Allahü teâlâya
koşanlar yok mu? Ölmeden önce ölüme hazırlananlar yok mu? Kin,
nefret, hased ve gıybet gibi kalp hastalıklarından kurtulmak
isteyenler yok mu? Doğru yolun yolcusu olacaklar yok mu? Hâlinin
perişanlığına âh edenler yok mu? Günahlara son verilmeyecek mi?
Gevşeklik ve tembellikten sakınma olmayacak mı? Ahmaklıklar terk
edilmeyecek mi? Sâlih amel işlemeye gayret gösterilmeyecek mi?
Ecelin gelişini bekleyip, hazırlık yapanlar yok mu?
Yalnızlıklarında hâlini düşünüp, gözyaşı dökenler yok mu?
Şehvetlerine esîr olmaktan kurtulmak isteyenler yok mu? Her gün
insanları alıp götüren ölümü gören yok mu? Ayıplardan, günahlardan
kaçan yok mu? Önceki günahlarını hatırlayıp, pişmanlık duyan yok
mu? Bir gün ölüm gelip elin ayağın tutmaz, gözün görmez, kulağın
işitmez, dilin söylemez olacağından ibret alanlar yok mu? Ömrünü
boşa geçirdiği için üzülenler yok mu? Dünyanın geçici lezzetlerine
aldanmayıp, âhıreti kazanmak için çalışan yok mu? Nefsin arzu ve
isteklerinden kurtulmak isteyenler yok mu? Allahü teâlânın sevdiği
ve kendine yakın kıldığı kullarından olmak için yalvarıp, yakaran
yok mu? Takvâya sarılıp, haramlardan sakınanlar yok mu? insanların
değil, Rabbinin rızâsını arayanlar yok mu? Âhıret yolculuğuna azık
hazırlayan yok mu?..
İbn-i Sem’ûn hazretleri, vefât
etmesine yakın bir zaman “ben defnolunurum, sonra kabrim açılır”
demişti. Vefât edince, evinde defnedildi. 427 (m. 1036) senesinde
cesedi defnedildiği yerden alınıp, “Makberet-i Ahmed” denilen
kabristana taşındı...