"Bir kimse, kerâmete hiç inanmıyor ise, hiç
ehemmiyeti yoktur. Sözlerini ispat edemez."
Ali Behçet Efendi Osmanlı âlim ve
evliyasındandır. 1860 (H.1277) senesinde İstanbul’da doğdu. Babası
Şeyh Feyzullah Efendî'dir. Bir taraftan babasının sohbetlerinde
bulunuyor, bir taraftan da ilim tahsîline devam ediyordu.
Vefatından sonra babasının yerine şeyhlik makâmına oturarak, talebe
yetiştirmekle meşgûl oldu. 1901 (H.1319) senesinde İstanbul’da
vefât etti. Buyurdu ki:
"Çok kimse kabir ehlinden
istifâde edildiğine inanmıyor. 'Ölü yardım
yapamaz' diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Duâ
eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabul olması için,
Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yapmaktadır. 'Yâ Rabbî!
Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hâtırı ve
hürmeti için bana da ver' demektedir. Yâhut, Allahü teâlânın çok
sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; 'Ey Allahın velîsi, bana
şefâat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın dileğimi ihsân etmesi
için vâsıta ol' demektedir. Dileği veren ve kendisinden
istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesîledir,
sebeptir. O da fânîdir, hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa gücü, kuvveti
yoktur.
Böyle söylemek, böyle inanmak
şirk olsaydı, Allah'tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ
istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey
istemek dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehâb olduğu
bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten
sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini isbât etmeleri
lâzımdır.
Evet, evliyânın bir kısmı
öldükten sonra, âlem-i kudse yükseltilir. Huzûr-i ilâhîde her şeyi
unuturlar. Dünyâdan ve dünyâda olanlardan haberleri olmaz. Duâları
duymazlar. Bir şeye vâsıta, sebep olmazlar. Dünyâda olan, diri
olan evliyâ arasında da böyle meczûblar bulunur.
Bir kimse, kerâmete hiç inanmıyor
ise, hiç ehemmiyeti yoktur. Sözlerini ispat edemez. Kur'ân-ı kerîm,
hadîs-i şerîfler ve asırlarca görülen, bilinen olaylar, onu haksız
çıkarmaktadır. Evet bir câhil, bir ahmak, dileğini Allahü teâlânın
kudretinden beklemeyip, velî yaratır, yapar derse, bu düşünce ile
ondan isterse, bunu elbet yasak etmeli, cezâ da vermelidir. Fakat
bunu ileri sürerek, İslâm âlimlerine, âriflere dil uzatılmaz.
Çünkü, Resûlullah efendimiz kabir ziyâret ederken, mevtâya selâm
verirdi. Mevtâdan bir şey istemeyi hiç yasak etmedi. Ziyâret edenin
ve ziyâret olunanın hâllerine göre, kimine duâ edilir, kiminden
yardım istenir. Peygamberlerin kabirde diri olduklarını her
Müslüman bilir ve inanır."
Ali Behçet Efendi Osmanlı âlim ve
evliyasındandır. 1860 (H.1277) senesinde İstanbul’da doğdu. Babası
Şeyh Feyzullah Efendî'dir. Bir taraftan babasının sohbetlerinde
bulunuyor, bir taraftan da ilim tahsîline devam ediyordu.
Vefatından sonra babasının yerine şeyhlik makâmına oturarak, talebe
yetiştirmekle meşgûl oldu. 1901 (H.1319) senesinde İstanbul’da
vefât etti. Buyurdu ki:
"Çok kimse kabir ehlinden
istifâde edildiğine inanmıyor. 'Ölü yardım
yapamaz' diyenlerin, ne demek istediklerini anlayamıyorum. Duâ
eden, Allahü teâlâdan istemektedir. Duâsının kabul olması için,
Allahü teâlânın sevdiği bir kulunu vâsıta yapmaktadır. 'Yâ Rabbî!
Kendisine bol bol ihsânda bulunduğun bu sevgili kulunun hâtırı ve
hürmeti için bana da ver' demektedir. Yâhut, Allahü teâlânın çok
sevdiğine inandığı bir kuluna seslenerek; 'Ey Allahın velîsi, bana
şefâat et! Benim için duâ et! Allahü teâlânın dileğimi ihsân etmesi
için vâsıta ol' demektedir. Dileği veren ve kendisinden
istenilen, yalnız Allahü teâlâdır. Velî, yalnız vesîledir,
sebeptir. O da fânîdir, hiçbir şey yapamaz. Tasarrufa gücü, kuvveti
yoktur.
Böyle söylemek, böyle inanmak
şirk olsaydı, Allah'tan başkasına güvenmek olsaydı, diriden de duâ
istemek, bir şey istemek yasak olurdu. Diriden duâ istemek, bir şey
istemek dînimizde yasak edilmemiştir. Hattâ müstehâb olduğu
bildirilmiştir. Her zaman yapılmıştır. Buna inanmayanlar, öldükten
sonra kerâmet kalmaz diyorlarsa, bu sözlerini isbât etmeleri
lâzımdır.