Allahü teâlâ her şeyden önce, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın mübarek nurunu yarattı.
Celâleddîn ibn-i Hatîb Dâreyyâ hazretleri siyer, hadîs ve fıkıh âlimidir. 745 (m. 1344)’de doğdu. 811 (m. 1408)’de Kâhire’de vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki: Allahü teâlâ her şeyden önce, sevgili Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın mübarek nurunu yarattı. Nûr-ı Muhammedî, Âdem aleyhisselâmın kalbi ve cesed-i şerîfi yaratılınca, iki kaşı arasına kondu. Adem aleyhisselâm kendisine ruh verilince, alnında yıldız gibi parlayan bir nur olduğunu farketti. Bu nur, Âdem aleyhisselâmdan îtibâren temiz babalardan ve temiz analardan geçerek, Peygamber efendimize kadar geldi. Peygamber efendimiz sallallahü aleyhi ve sellem, Kureyş kabîlesinin Hâşimoğulları kulundandır. Babası Abdullah’dır. Onun da babası Şeybe’dir. Peygamberimizin dedesi olan Şeybe, Medîne’de doğdu. Şeybe, Muttalib’in kölesi anlamına gelen Abdülmuttalib lakabıyla meşhûr oldu. Abdülmuttalib’in alnında, Allahü teâlânın habîbi Muhammed aleyhisselâmın nuru parlar, etrafına hayırlar, bereketler saçardı. Hanîf dîninde olup, müslüman idi. Bu din, dedelerinden İbrahim aleyhisselâmın dîni idi. Bu sebeble, hiçbir zaman puta tapmadığı gibi yanlarına bile yaklaşmadı. Kâbe’nin etrafında Allahü teâlâya dua eder. İbâdetini yapardı. İki cihanın efendisi olan Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâmın nurunu alnında taşıyan Abdullah doğduğunda, kitab ehli birbirine; “Âhir zaman Peygamberinin babası Mekke’de dünyâya geldi” diye haber verdiler. Abdullah bulûğ çağına ulaşınca, gerek ahlâkının, gerekse yüzünün güzelliği ile insanlar arasında seçkin bir şahıs oldu. Uzak yakın herkes, ona kızını vermek için yarışa girdi. Nice hükümdarlar, Abdülmuttalib’e gelerek kızlarını oğluna alması teklifinde bulundular ve böyle olduğu takdirde her fedâkârlığa katlanac...