"Kıyâmet günü ümmetim
oniki sınıf olarak haşrolunur ve mahşer yerine
gelirler..."
Niksârlı Muhyiddîn Efendi Osmanlı
âlimlerindendir. Tokat’ın Niksar ilçesinde doğdu ve tahsilini
burada tamamladı. Sultan İkinci Bâyezîd Hân tahta geçtiğinde
İstanbul’a davet etti. Ayasofya’daki tefsîr derslerinde Sultan da
hâzır bulunurdu. Bir dersinde şunları anlattı:
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) Nebe’ sûresi onsekizinci âyet-i kerîmesi hakkında
meâlen; “Sûra üfürüleceği o gün, (mezarlardan kalkıp
mahşere) bölük bölük gelirsiniz” suâl edildiğinde
ağladılar. Hattâ mübârek gözlerinden akan gözyaşları toprağa
damladı ve buyurdular ki: “Ey bu suâli soran kişi, çok büyük
bir işten sordun. Kıyâmet günü ümmetim oniki sınıf olarak
haşrolunur ve mahşer yerine gelirler. Bir bölük insanlar, hayvan
sûreti üzere kabirlerinden haşrolunurlar. Kendileri için bir ses
gelir. Bunlar, namazlarında gevşek davrananlardır. Tövbe etmeden
öldüler. Bu hâlleri, kendilerine verilen bir cezadır. Cehenneme
atılacaklardır. Allahü teâlânın Kur’ân-ı kerîmde şöyle buyurduğu
kimselerden olurlar: “Onlar, namazlarından
gâfildirler” (Mâun-5). Ümmetimden bir bölüğü de, yüzleri ay
gibi parlak bir hâlde haşrolurlar. Sıratı şimşek gibi geçerler.
Allahü teâlâ katından bir münâdî şöyle der: “Bunlar sâlih amel
işleyip, günahlardan kaçınanlardır. Beş vakit namazı vaktinde ve
şartlarına uygun olarak cemâatle kılarlar. Bunlar, tövbe edip öyle
vefât ettiler. Allahü teâlâ, kendilerine saadet nasîb etti. Onlar,
Cennete gireceklerdir. Allahü teâlâ kendilerinden râzıdır. Onlar da
Allahü teâlâdan râzıdırlar. Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîmde meâlen
bunları şöyle bildirdi: Gerçekten 'Rabbimiz Allahü
teâlâdır' deyip de sonra amellerini ihlâs ile,
yapanlara (ölüm ânında) melekler inecekler de şöyle
diyecekler: (Gelecekten) Korkmayın
ve (geçene) mahzûn olmayın! Size vaat olunan Cennetle
müjdelendiniz.”
Muhyiddîn Efendi, Ayasofya
Câmii'nde Kur’ân-ı kerîmin tefsîrini tamamlayınca, talebelerine ve
cemâate dönüp şöyle buyurdu:
“Allahü teâlâdan Kur’ân-ı kerîmin
tefsîrini okutma işini tamamlamam için bana mühlet vermesini niyaz
etmiştim. Allahü teâlâya hamdü senalar olsun ki, duâm kabul oldu,
dersimi tamamladım. Şimdi duâm odur ki, ömrüm îmân ile son bulsun.
Son nefesimde Kelime-i şehâdeti söyleyerek rûhumu teslim edeyim."
Sonra gönülden duâda bulundu. Orada bulunanlar hep bir ağızdan
'âmin' dediler. Muhyiddîn Niksârî, evine varınca hastalandı. Çok
geçmeden de 901 (m. 1460)’da İstanbul’da vefât etti.