Allahü teâlânın nimetlerine şükredenin, hem nimeti artar, hem de
muhabbet ve marifeti çoğalır...
Ebü’l-Kâsım Nasrabâdî hazretleri fıkıh ve hadîs âlimlerinden ve
evliyânın büyüklerindendir. İran’da Nişâbûr’da doğdu. Ömrünün
sonuna doğru hacca gitti. 367 (m. 977)’de orada vefât etti. Kendisi
anlatıyor: “Bir gün, Mekke-i mükerremede yolda yürürken, bir
kimsenin yol ortasında can çekişmekte, şiddetli bir ızdırap ile
kıvranmakta olduğunu gördüm. O anda kalbime, şu zavallının bu
sıkıntılı hâlden kurtulması için bir Fâtiha okuyup üzerine
üfleyeyim, düşüncesi geldi. O sırada, o kimsenin karnından bir ses
geldi ki: Gayet anlaşılır bir şekilde: 'Bırak bu alçağı! Çünkü bu,
Hazreti Ebû Bekir’e düşmandır' diyordu. Demek ki, bozuk itikâdının
ve düşmanlığının cezasını çekiyor deyip oradan ayrıldım.”
Bir gün kendisine “Bazıları yabancı kadınlarla beraber oturuyorlar
ve 'Böyle yapmak bize zarar vermez. Biz, onları görmekle günaha
girmekten korunmuş kimseleriz' diyorlar. Bunlar hakkında ne
dersiniz?” diye soruldu. Cevâbında buyurdu ki: “Can bedende
bulundukça, Allahü teâlânın emir ve nehiyleri devam etmektedir.
Yani, kul yaşadıkça helâle, harama riâyet etmeye mecburdur. Nasıl
olursa olsun bir erkek, kendisine yabancı olan bir kadın ile
uygunsuz olarak görüşemez, konuşamaz, halvet hâlinde (kapalı bir
yerde yalnız olarak) bulunamaz. Allahü teâlânın yasak ettiklerine
dalmış olanlar, elbette şüpheli olan şeyleri yapmakta daha çok
cesâretli olurlar.”
Ebü’l-Kâsım Nasrabâdî hazretleri buyurdu ki: