Bağdat'a giderek fıkıh ve
hadis ilmiyle meşgul oldu. Burada Cüneyd-i Bağdadî, Amr bin Osman
el-Mekkî, Ebü'l-Hüseyin Nûrî ile sohbet etti. Hayatının son
yıllarını Mekke'de geçiren ve "şeyhü'l-Harem" unvanıyla tanınan
İbnü'l-A'râbî burada 341 (m. 952)’de vefat etti. Sohbetlerinde
buyurdu ki:
“Allahü teâlânın kendisine
yakın öyle kulları vardır ki, şayet bunlardan biri, şaki ve âsi
olan bir topluluğa uğrayıp selâm vermiş olsa, o âsi topluluk
Allahın azâbından korunmuş olur. Yine insanların hacet ve
isteklerini yerine getirmek için, Allahü teâlâ, kendine yakın bazı
kullarını bu iş için vazîfelendirmiştir. Bu gibi vazîfeliler,
insanların istek ve hacetlerini gizlice görürler ve onların
sıkıntılarını zâhiren yerine...