Hadîs-i şerîfte buyuruldu
ki: “Müslüman, Müslümanların onun dilinden ve elinden emîn
olduğu kimsedir.”
Cemâleddîn ibn-i Menzûr
hazretleri Arab dili ve edebiyâtı âlimlerindendir. 630 (m. 1232)
senesinde Mısır’da doğdu. 711 (m. 1311) senesinde aynı yerde vefât
etti. Telif ettiği "Lisân-ül-Arab"dan bazı bölümler:
Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) bir hadîs-i şerîfte; “Müslüman, Müslümanların onun
dilinden ve elinden emîn olduğu kimsedir” buyuruyor. Ezherî,
bu hadîs-i şerîfin manası hakkında şöyle demektedir: “Mümin,
selâmet kapısına girmiştir. Müminler de onun kötülüğünden
korunmuşlardır.”
Diğer bir hadîs-i
şerîfte “Müslüman, Müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez ve onu
düşmana teslim etmez” buyuruluyor.
İslâm: Resûlullahın
getirdiklerini kabul etmektir. Zâhiren bunu kabul etmekle beraber,
kalb ile de inanılır ve tasdik edilirse, buna îmân denir. Îmân,
İslâmın sıfatıdır. Eğer bir kimse zâhiren Resûlullahın
bildirdiklerini kabûl eder görünür de, kalben bunlara inanmazsa, bu
kimse zâhiren Müslüman muâmelesi görür. Bu kimse, sadece dil ile
Müslümanım diyen kimsedir. Zîrâ, imân sâhibi kimsenin çok doğru
olması lâzımdır. Çünkü îmân tasdiktir. Bu bakımdan mümin,
Resûlullah efendimizin bildirdiklerini zâhiren kabul ettiği gibi,
kalb ile de bunları tasdik edendir. Gerçek Müslüman, Allah ve
Resûlüne itaatini, inanarak izhâr edendir. Fakat inanmayıp, sâdece
kendisine gelecek zararlardan korunmak için, Müslümanmış gibi
görünen, Müslümanım diyen kimse, hakîkatte mümin değildir. Ancak,
zâhiren Müslüman hükmündedir.
Sünnet: Dinde
sünnet; Resûlullahın emrettiği ve nehyettiği, gerek sözle,
gerekse fiille teşvik buyurduğu şeylerdir. Sünnet kelimesinin
dinimizde üç manası vardır. “Kitâb ve sünnet” birlikte söylenince,
kitâb Kur’ân-ı kerîm, sünnet de hadîs-i şerîfler demektir. “Farz ve
sünnet” denilince, farz, Allahü teâlânın emirleri, sünnet ise
Peygamberimizin sünneti yani emirleri demektir. “Sünnet”
kelimesi yalnız olarak söylenince, bütün ahkâm-ı İslâmiyye
demektir.
Bidat: Arabça bir kelimedir.
Önceden olmayıp, sonradan ortaya çıkarılan her şey demektir. Bu
bakımdan, hem âdette, hem de ibâdette yapılan değişiklikler bidat
olur. Peygamberimizin ve O’nun dört halifesi zamanlarında
bulunmayıp da, dinde sonradan meydana çıkarılan, uydurulan
inanışlar, sözler, işler, şekiller ve âdetler
bidattir.