Allahü teâlânın indinde
ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın habîbi, resûlü,
nebîsidir.
Ebû Abdullah Cezerî hazretleri
tefsîr, nahiv ve fıkıh âlimidir. 637 (m. 1239)’da Cizre’de doğdu.
711 (m. 1312)’de Mısır’da vefât etti. Bir sohbetinde şunları
anlattı:
Abdürrahmân bin Kâsım’ın yanında,
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve
sellem) mübârek isimleri anılıp yüzüne bakıldığında, yüzünden
kanın çekilmiş, ağzında dilinin kurumuş olduğu görülürdü. Abdullah
bin Âmir Zübeyr’in yanında, Resûllullah anıldığı zaman, gözlerinden
artık yaş gelmeyinceye kadar ağlardı. Zührî’yi de gördüm. Çok nezîh
bir yaşayışı vardı. Yanında Resûlullah anılınca, öyle bir hâl
alırdı ki, onun o hâlini gören hiçbir kimse, “Bu Zührî’dir”
diyemezdi. Şu iyi bilinmelidir ki, Resûlullah, hem hayatta iken ve
hem de âhıreti teşrîflerinden sonra, hem söz ve hem
fiilleriyle güzel bir nümunedir. O’nun bütün hâlleri O’na bakanlar
için ibret, basiret sahipleri için bir müjdedir. Çünkü, Allahü
teâlânın indinde ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın
habîbi, resûlü, nebîsidir.
Ömer bin Hattâb’dan (radıyallahü
anh) rivâyet edildi. Resûlullah şöyle buyurdu:
Âdem aleyhisselâm zelleyi itirâf
edince; “Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın hakkı için beni bağışla”
dedi. Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Sen Muhammed aleyhisselâmı nereden
biliyorsun? Ben henüz onu yaratmadım” buyurdu. Bunun üzerine Âdem
aleyhisselâm; “Şuradan biliyorum ki, sen beni yed-i kudretinle
yaratıp bana rûh üflediğin zaman, başımı kaldırıp, Arş üzerinde (La
ilahe illallah Muhammedün Resûlullah) yazılmış olduğunu
gördüm. Bildim ki, sen, şerefli ismini hiç kimseye bağışlamazsın.
Ancak halkın en sevgilisi olan bir kimsenin ismine bağışlarsın”
dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Doğru söyledin. O, bana
halkın en sevgilisidir. Mademki, onun hürmetine benden mağfiret
istedin, gerçek olarak ben de seni affettim. Eğer Muhammed
olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu...
Irbâz bin Sâriye “radıyallahü
teâlâ anh” şöyle rivâyet etmişdir: Hazret-i Resûl-i ekrem buyurdu
ki: Âdem aleyhisselâmın cesedi toprak hâlinde ve henüz rûh
verilmemiş hâlde iken, Allahü teâlâ katında benim adım
“Hâtemünnebiyyîn” diye yazılmıştı. İbrâhîm aleyhisselâm şöyle duâ
etmişdir: [Bekara sûresi 129.cu âyetinde meâlen] (Yâ Rabbî!
Onlara senin âyetlerini okuyacak bir resûl gönder.) Îsâ
aleyhisselâm da şöyle müjde vermiştir: [Saf sûresi 6.cı âyetinde
meâlen] (Ey İsrâîl oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim.
Tevrâtın tasdîkçisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin
müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi
“Ahmed”dir...)
Allahü teâlânın indinde
ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın habîbi, resûlü,
nebîsidir.
Ebû Abdullah Cezerî hazretleri
tefsîr, nahiv ve fıkıh âlimidir. 637 (m. 1239)’da Cizre’de doğdu.
711 (m. 1312)’de Mısır’da vefât etti. Bir sohbetinde şunları
anlattı:
Abdürrahmân bin Kâsım’ın yanında,
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve
sellem) mübârek isimleri anılıp yüzüne bakıldığında, yüzünden
kanın çekilmiş, ağzında dilinin kurumuş olduğu görülürdü. Abdullah
bin Âmir Zübeyr’in yanında, Resûllullah anıldığı zaman, gözlerinden
artık yaş gelmeyinceye kadar ağlardı. Zührî’yi de gördüm. Çok nezîh
bir yaşayışı vardı. Yanında Resûlullah anılınca, öyle bir hâl
alırdı ki, onun o hâlini gören hiçbir kimse, “Bu Zührî’dir”
diyemezdi. Şu iyi bilinmelidir ki, Resûlullah, hem hayatta iken ve
hem de âhıreti teşrîflerinden sonra, hem söz ve hem
fiilleriyle güzel bir nümunedir. O’nun bütün hâlleri O’na bakanlar
için ibret, basiret sahipleri için bir müjdedir. Çünkü, Allahü
teâlânın indinde ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın
habîbi, resûlü, nebîsidir.
Ömer bin Hattâb’dan (radıyallahü
anh) rivâyet edildi. Resûlullah şöyle buyurdu:
Âdem aleyhisselâm zelleyi itirâf
edince; “Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın hakkı için beni bağışla”
dedi. Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Sen Muhammed aleyhisselâmı nereden
biliyorsun? Ben henüz onu yaratmadım” buyurdu. Bunun üzerine Âdem
aleyhisselâm; “Şuradan biliyorum ki, sen beni yed-i kudretinle
yaratıp bana rûh üflediğin zaman, başımı kaldırıp, Arş üzerinde (La
ilahe illallah Muhammedün Resûlullah) yazılmış olduğunu
gördüm. Bildim ki, sen, şerefli ismini hiç kimseye bağışlamazsın.
Ancak halkın en sevgilisi olan bir kimsenin ismine bağışlarsın”
dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Doğru söyledin. O, bana
halkın en sevgilisidir. Mademki, onun hürmetine benden mağfiret
istedin, gerçek olarak ben de seni affettim. Eğer Muhammed
olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu...
Irbâz bin Sâriye “radıyallahü
teâlâ anh” şöyle rivâyet etmişdir: Hazret-i Resûl-i ekrem buyurdu
ki: Âdem aleyhisselâmın cesedi toprak hâlinde ve henüz rûh
verilmemiş hâlde iken, Allahü teâlâ katında benim adım
“Hâtemünnebiyyîn” diye yazılmıştı. İbrâhîm aleyhisselâm şöyle duâ
etmişdir: [Bekara sûresi 129.cu âyetinde meâlen] (Yâ Rabbî!
Onlara senin âyetlerini okuyacak bir resûl gönder.) Îsâ
aleyhisselâm da şöyle müjde vermiştir: [Saf sûresi 6.cı âyetinde
meâlen] (Ey İsrâîl oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim.
Tevrâtın tasdîkçisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin
müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi
“Ahmed”dir...)
Allahü teâlânın indinde
ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın habîbi, resûlü,
nebîsidir.
Ebû Abdullah Cezerî hazretleri
tefsîr, nahiv ve fıkıh âlimidir. 637 (m. 1239)’da Cizre’de doğdu.
711 (m. 1312)’de Mısır’da vefât etti. Bir sohbetinde şunları
anlattı:
Abdürrahmân bin Kâsım’ın yanında,
Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve
sellem) mübârek isimleri anılıp yüzüne bakıldığında, yüzünden
kanın çekilmiş, ağzında dilinin kurumuş olduğu görülürdü. Abdullah
bin Âmir Zübeyr’in yanında, Resûllullah anıldığı zaman, gözlerinden
artık yaş gelmeyinceye kadar ağlardı. Zührî’yi de gördüm. Çok nezîh
bir yaşayışı vardı. Yanında Resûlullah anılınca, öyle bir hâl
alırdı ki, onun o hâlini gören hiçbir kimse, “Bu Zührî’dir”
diyemezdi. Şu iyi bilinmelidir ki, Resûlullah, hem hayatta iken ve
hem de âhıreti teşrîflerinden sonra, hem söz ve hem
fiilleriyle güzel bir nümunedir. O’nun bütün hâlleri O’na bakanlar
için ibret, basiret sahipleri için bir müjdedir. Çünkü, Allahü
teâlânın indinde ondan daha üstün birisi yoktur. O Allahü teâlânın
habîbi, resûlü, nebîsidir.
Ömer bin Hattâb’dan (radıyallahü
anh) rivâyet edildi. Resûlullah şöyle buyurdu:
Âdem aleyhisselâm zelleyi itirâf
edince; “Yâ Rabbî! Muhammed aleyhisselâmın hakkı için beni bağışla”
dedi. Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Sen Muhammed aleyhisselâmı nereden
biliyorsun? Ben henüz onu yaratmadım” buyurdu. Bunun üzerine Âdem
aleyhisselâm; “Şuradan biliyorum ki, sen beni yed-i kudretinle
yaratıp bana rûh üflediğin zaman, başımı kaldırıp, Arş üzerinde (La
ilahe illallah Muhammedün Resûlullah) yazılmış olduğunu
gördüm. Bildim ki, sen, şerefli ismini hiç kimseye bağışlamazsın.
Ancak halkın en sevgilisi olan bir kimsenin ismine bağışlarsın”
dedi. Bunun üzerine Allahü teâlâ; “Ey Âdem! Doğru söyledin. O, bana
halkın en sevgilisidir. Mademki, onun hürmetine benden mağfiret
istedin, gerçek olarak ben de seni affettim. Eğer Muhammed
olmasaydı, seni yaratmazdım” buyurdu...
Irbâz bin Sâriye “radıyallahü
teâlâ anh” şöyle rivâyet etmişdir: Hazret-i Resûl-i ekrem buyurdu
ki: Âdem aleyhisselâmın cesedi toprak hâlinde ve henüz rûh
verilmemiş hâlde iken, Allahü teâlâ katında benim adım
“Hâtemünnebiyyîn” diye yazılmıştı. İbrâhîm aleyhisselâm şöyle duâ
etmişdir: [Bekara sûresi 129.cu âyetinde meâlen] (Yâ Rabbî!
Onlara senin âyetlerini okuyacak bir resûl gönder.) Îsâ
aleyhisselâm da şöyle müjde vermiştir: [Saf sûresi 6.cı âyetinde
meâlen] (Ey İsrâîl oğulları! Ben size Allahın peygamberiyim.
Tevrâtın tasdîkçisi ve benden sonra gelecek bir peygamberin
müjdecisi olarak geldim ki, o peygamberin ismi
“Ahmed”dir...)
Ebû Abdullah Cezerî hazretleri
tefsîr, nahiv ve fıkıh âlimidir. 637 (m. 1239)’da Cizre’de doğdu.
711 (m. 1312)’de Mısır’da vefât etti. Bir sohbetinde şunları
anlattı: