Kirâmen kâtibîn
melekleri, işlenen günahı hemen yazmazlar, müminin tövbe etmesini
beklerler.
Raûf Ahmed Müceddidi hazretleri
evliyânın büyüklerinden olup İmâm-ı Rabbânî hazretlerinin
torunlarındandır. 1786 (H.1201) senesinde Delhi’de doğdu. 1837
(H.1253)de hacca giderken Yemen’de denizde şehîd oldu. Yemen’de
medfûndur. Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin meşhûr
talebelerindendir. Hocası Abdullah-ı Dehlevî’nin sohbetlerini
ihtivâ eden, "Dürr-ül-Me’ârif" isminde çok kıymetli bir eser
yazdı. Bu eserinde hocasından naklen buyurdu ki:
"İnsan dâimâ Allahü teâlâya yönelmelidir. Her an ve zamanda, her ibâdet ve işte kendisine gelen feyiz ve nûrları düşünmeli, nasıl bir berekete kavuştuğunu anlamalıdır. Meselâ; namaza durduğunda gelen nûrlar ve bereketlerin nasıl olduğunu, kırâat ile berâber bu feyiz ve bereketlerin ne hâle döndüğünü, Allahü teâlâya hamdü senâdaki feyzi, dil ve Kelime-i tevhîd söylemekteki bereketi, hadîs-i şerîfleri okurken ihsân buyurulan sırları incelemeli ve bu sûretle günahlardan hâsıl olan mânevî zararları gözleyip, anlamalıdır. Meselâ; haram ve şüpheli lokmadan kalbe nasıl bir zulmet geliyor ve gıybet etmek insanın bâtınına nasıl zarar veriyor, yalan söylemek kalbde nasıl bir leke bırakıyor anlaşılır. Böylece, bütün haram, mekrûh ve günahların zehir, zarar ve ziyân olduğu vicdânen bizzat fark edilir. Yâni her hâlinde, her iş ve sözünü inceleyip, İslâmiyete uygun olup olmadığını dikkat ile takip etmelidir. Eğer işi ve sözü İslâmiyete uygun ise, bunun şükrünü yerine getirmelidir. Eğer, Allahü teâlâ muhâfaza buyursun, O’na aykırı ve uymuyor ise hemen tövbe etmeli, istigfârda bulunmalıdır. Âşikâre işlenen günahın tövbesi âşikâre yapılmalı, gizli günahınki de gizli yapılmalıdır. Tövbeyi geciktirmemelidir. Çünkü Kirâmen kâtibîn melekleri, işlenen günahı hemen yazmazlar, müminin tövbe etmesini beklerler. Tövbe edince bu günahı hiç yazmazlar.”
Hocası Abdullah-ı Dehlevî, bir mektubunda Raûf Ahmed’e şöyle demektedir:
"İnsan dâimâ Allahü teâlâya yönelmelidir. Her an ve zamanda, her ibâdet ve işte kendisine gelen feyiz ve nûrları düşünmeli, nasıl bir berekete kavuştuğunu anlamalıdır. Meselâ; namaza durduğunda gelen nûrlar ve bereketlerin nasıl olduğunu, kırâat ile berâber bu feyiz ve bereketlerin ne hâle döndüğünü, Allahü teâlâya hamdü senâdaki feyzi, dil ve Kelime-i tevhîd söylemekteki bereketi, hadîs-i şerîfleri okurken ihsân buyurulan sırları incelemeli ve bu sûretle günahlardan hâsıl olan mânevî zararları gözleyip, anlamalıdır. Meselâ; haram ve şüpheli lokmadan kalbe nasıl bir zulmet geliyor ve gıybet etmek insanın bâtınına nasıl zarar veriyor, yalan söylemek kalbde nasıl bir leke bırakıyor anlaşılır. Böylece, bütün haram, mekrûh ve günahların zehir, zarar ve ziyân olduğu vicdânen bizzat fark edilir. Yâni her hâlinde, her iş ve sözünü inceleyip, İslâmiyete uygun olup olmadığını dikkat ile takip etmelidir. Eğer işi ve sözü İslâmiyete uygun ise, bunun şükrünü yerine getirmelidir. Eğer, Allahü teâlâ muhâfaza buyursun, O’na aykırı ve uymuyor ise hemen tövbe etmeli, istigfârda bulunmalıdır. Âşikâre işlenen günahın tövbesi âşikâre yapılmalı, gizli günahınki de gizli yapılmalıdır. Tövbeyi geciktirmemelidir. Çünkü Kirâmen kâtibîn melekleri, işlenen günahı hemen yazmazlar, müminin tövbe etmesini beklerler. Tövbe edince bu günahı hiç yazmazlar.”
Hocası Abdullah-ı Dehlevî, bir mektubunda Raûf Ahmed’e şöyle demektedir:
“Hocanızı duâdan unutmayınız.
Tefsîr, hadîs, Mektûbât-ı Şerîf, Avârif, Te’arruf, Nefehât-ül-Üns
ve fıkıh kitapları meclisinizde okunsun. Bâzı zamanlar Allahü
teâlânın sevgisinden secdeye kapanıp yalvarın, yakarın, ağlayın,
inleyin. Yalnız olduğunuz zamanlar bizi hatırlayın ve hayır duâ
edin. Risâlenizi çok beğendim. Allahü teâlâ size ve talebelerinize
en güzel iyilikler ihsân eylesin. Hakk’ı arayanları da kendi
yoluna, dînine kavuştursun. Baba ve dedelerinize ihsân ettiği
iyilikleri size de versin. Size ve yanınızdakilere selâm
ederim.”