Sihir ancak kâfirler,
zındıklar ve fâsıklarda görülür. Kerâmet, onların hiçbirinden zuhur
etmez.
Ebû Muhammed El-Hâşimî hazretleri
hadîs ve fıkıh âlimlerindendir. 228 (m. 843)’de Bağdâd’da doğdu.
318 (m. 930) senesinde Kûfe’de vefât etti. Bir dersinde
buyurdu ki:
Allahü teâlânın yardımı ile derim
ki, evliyâda kerâmetlerin zuhuru, meydana gelmesi, aklen caiz ve
naklen vâkidir. Aklen caiz olması: Allahü teâlâ her şeye kadirdir,
kerâmetler de, mucizeler kabilinden mümkün olan şeylerdir. Ehl-i
sünnet ve cemaat âlimleri böyle der ve eserleri de böyle söyler.
Bu, şarkta, garbda, Arab diyârı olsun, Acem diyârı olsun, her
tarafta böyledir. Zarûret hâlinde velînin kerâmet göstermesi şöyle
olur: Birisi, evliyâdan bir zâta; “Ya bana harikulade bir şey
gösterirsin veya seni öldürürüm” demesi üzerine, o da ona bazı
harikulade hâller gösterdi ve yakınlarında bulunan deveye nazar
edince, deve altın oldu. Boş testiyi alıp havaya atınca, testi
kırılmadan ve su dolu olarak düştü. Sultanlardan birisi, evliyâdan
bir zâtı imtihan etmek istemişti. İki çeşit et yemeği hazırlattı.
Birisi dîne uygun olarak kesilmiş etten, diğeri ise leş eti idi.
Her birini bir kaba koydurdu ve hazırlanan sofraya getirtti. O zâtı
ve talebelerini davet etti. Hepsi hazır olunca, sultan onlara
etlerden yemelerini söyledi. Bu sırada velî zât talebelerine;
“Bugün ben sizin hizmetçinizim” dedi ve iki eti birbirinden ayırdı.
Dîne uygun olarak kesilmiş etleri talebelerinin önüne, leş olanını
da sultanın adamlarının önüne koydu. Sonra; Temiz ve helâl olan,
temiz olanındır” dedi.
İlmiyle âmil olan âlimlerden
birisi, bir eserinde şöyle anlattı: “Birisi, Ebû Abbâs Mürsî’yi,
acaba yiyecek mi, yoksa bilip yemeyecek mi diye imtihan etmek
istedi. Onu evine davet ederek, önüne bir kap yemek koydu.
Ebü’l-Hasen Mürsî şöyle dedi: 'Yemek helâl olmadığı zaman Hâris-i
Muhâsibî’nin bir damarı hareket eder ve o yemeği yemezdi. Yemek
helâl olmadığı zaman, benim elimde ise, altmış damar hareket
eder.' Bunun üzerine yemek sahibi, bu yaptığından dolayı tövbe
ve istiğfarda bulundu.”
Kerâmet ile sihir arasındaki
fark: Sihir ve benzeri şeyler, bazı şeylerin sebeplerini
yaparak, o şeylerin meydana gelmelerini sağlamaktır. Bazen da
mevcut olmayan şeyi, varmış gibi göstermektir ki, zâhirde yok
olduğu hâlde vehmde ve hayâlde var görünür. Bunlar hârika değildir.
Sihir ancak kâfirler, zındıklar ve fâsıklarda görülür. Kerâmet,
onların hiçbirinden zuhur etmez. İmâm-ül-Harameyn buyurdu ki:
“Bu, ulemânın icmâ’ı ile sabittir.”