Hadis-i şerifte buyuruldu
ki: "Kalbinde zerre kadar kibir bulunan kimse Cennete
girmez."
Ebû Ca’fer Cüzâmî hazretleri
kelam ve fıkıh âlimlerindendir. İspanya’da Gırnata’da doğdu. 538
(m. 1143)’de Fas’ın Fes şehrinde vefât etti. Bir sohbetinde
buyurdu ki:
Kibir, kendisini başkasından
üstün görmektir. Kendini ondan üstün görmekle, kalbi rahat eder.
(Ucub) da kendini ondan üstün bilmektir. Burada başkasını düşünmez.
Kendini ve ibâdetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur. Haramdır.
Hâlıkını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Çok din adamı, bu kötü
hastalığa yakalanmıştır. Hadis-i şerifte, (Kalbinde zerre kadar
kibir bulunan kimse Cennete girmez) buyuruldu. Diğer bir hadis-i
şerifte, (Kıyâmet günü, dünyadaki kibir sahipleri küçük karınca
gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi,
fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr
göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azâbı en şiddetli olan Bolis
çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan me'yûs
oldukları için Bolis denilmiştir. Ateş içinde kaybolacaklardır. Su
istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecektir)
buyuruldu.
Medîne vâlîsi olan Ebû Hüreyre,
odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd, bunu tanıyarak,
yanındakilere, yol verin, emîr geliyor dedi. Gençler vâlînin böyle
tevâzuuna hayret ettiler. Hadis-i şerifte, (Önceki ümmetlerde kibir
sahibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i
ilâhiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu) ve (Merkebe binmek, yün
elbise giymek ve koyunun sütünü sağmak, kibirsizlik alâmetidir)
buyuruldu.
Tekebbür edene, yâni kibir sahibi
olana karşı tekebbür etmek câizdir. Allahü teâlâ, kullarına karşı
mütekebbirdir. Allahü teâlâ, kibriyâ sahibidir. Kibir sahibine
tekebbür etmek, sadaka vermek gibi sevaptır. Kibir sahibine karşı
tevâzu eden kimse, kendisine zulmetmiş olur.
Bid'at sahiplerine ve zenginlere
karşı da tekebbür etmek câizdir. Bu tekebbür kendini yüksek
göstermek için değildir. Onlara ders vermek, gafletten uyandırmak
içindir.
Harbde düşmana karşı tekebbür
etmek sevaptır. Bu tekebbüre (Huyelâ) denir. Sadaka verirken, neşe
ve sevinç ile karışık tekebbür etmek lâzımdır. Sadaka verenin
tekebbür etmesi, fakire karşı değildir. Verdiği mâlı küçültmektir.
Mala kıymet vermediğini gösterir. Hadis-i şerifte, (Veren el,
alandan yüksektir) buyuruldu.
Riyâ, gösteriş yapanlara karşı da
tekebbür etmek câizdir.
Ebû Ca’fer Cüzâmî hazretleri
kelam ve fıkıh âlimlerindendir. İspanya’da Gırnata’da doğdu. 538
(m. 1143)’de Fas’ın Fes şehrinde vefât etti. Bir sohbetinde
buyurdu ki:
Kibir, kendisini başkasından
üstün görmektir. Kendini ondan üstün görmekle, kalbi rahat eder.
(Ucub) da kendini ondan üstün bilmektir. Burada başkasını düşünmez.
Kendini ve ibâdetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur. Haramdır.
Hâlıkını, Rabbini unutmanın alâmetidir. Çok din adamı, bu kötü
hastalığa yakalanmıştır. Hadis-i şerifte, (Kalbinde zerre kadar
kibir bulunan kimse Cennete girmez) buyuruldu. Diğer bir hadis-i
şerifte, (Kıyâmet günü, dünyadaki kibir sahipleri küçük karınca
gibi zelîl ve hakîr olarak kabirden çıkarılacaktır. Karınca gibi,
fakat insan şeklinde olacaklardır. Herkes bunları hakîr
göreceklerdir. Cehennemin en derin ve azâbı en şiddetli olan Bolis
çukuruna sokulacaklardır. Buraya girenler kurtulmaktan me'yûs
oldukları için Bolis denilmiştir. Ateş içinde kaybolacaklardır. Su
istediklerinde kendilerine Cehennemdekilerin irinleri verilecektir)
buyuruldu.
Medîne vâlîsi olan Ebû Hüreyre,
odun demeti taşıyordu. Muhammed bin Ziyâd, bunu tanıyarak,
yanındakilere, yol verin, emîr geliyor dedi. Gençler vâlînin böyle
tevâzuuna hayret ettiler. Hadis-i şerifte, (Önceki ümmetlerde kibir
sahibi birisi, eteklerini yerde sürüyerek yürürdü. Gayret-i
ilâhiyyeye dokunarak, yer bunu yuttu) ve (Merkebe binmek, yün
elbise giymek ve koyunun sütünü sağmak, kibirsizlik alâmetidir)
buyuruldu.