İnsan, yeryüzünde
yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var olduğunu
anlamaktadır...
Eyyûbî Abdullah Efendi Osmanlı
kırâat âlimlerinin büyüklerindendir. Eyüpsultan semtinde
ikâmeti sebebiyle "Eyyûbî" denildi. 1252 (m. 1836) senesinde
İstanbul’da vefât etti. Şeyhülislâm Hamdizâde Mustafa Efendi’den,
Gelenbevî İsmâil Efendi’den, kırâat ilmi ve yüksek ilimleri okudu.
Bir dersinde şunları anlattı:
Akıl sahibi olan herkesin açıkça
gördüğü gibi, kâinâta ibret nazarı ile bakıldığında, bütün işlerin
ve hâllerin bir nizâm [düzen] içinde, değişmeyen kanunlara bağlı
olduğu görülür. O kanunları koyan ve aynı şekilde hıfz eden bir
Hâlıkın [yaratıcının], yâni vâcib-ül vücûd olan, Allahü teâlânın
lâzım olduğu, aklıselîm sahibi olanlarca hemen anlaşılır. İşte
cenâb-ı Hak, bu mebde-i evvel (her şeyin ilk başlangıcı) ve
keyfiyyeti, nasıl olduğu akıl ile anlaşılamayan, ezelî ve ebedî
olan, mutlak yaratıcıdır. O, bütün kemâlâtı ve üstünlükleri
kendisinde toplamıştır. Ehaddir, yâni zâtında, fiillerinde ve
sıfatlarında birdir. Benzeri yoktur.
Allahü teâlâ birdir, ezelîdir,
ebedîdir ve kadîmdir. Her dürlü değişmekten uzaktır. Ondan başka
her şey, bu varlık âleminde, zaman geçmesi ile eskiyerek bozulur ve
değişmelere uğrar. Allahü teâlâ ise, her türlü değişiklikten
berîdir, uzaktır. O, hiç değişmez. “Bir, bir daha, iki eder” sözü
zamanla hiç değişmeyeceği gibi, asırlar ve zamanın geçmesi de,
Allahü teâlânın birliğini, ilmini ve kudretini
değiştirmez.
Akıl gibi bir nîmet verilmek ile,
diğer mahlûklar içinden seçilmiş olan insan, yeryüzünde
yaratıldığından beri, Allahü teâlânın var olduğunu anlamaktadır. Bu
hakîkat, her din ve mezhepte, değişik bir şekil ile açıklanarak,
ortaya konmuştur. Fakat, insanların akılları değişik, anlama
kâbiliyetleri farklı olduğundan, herkes yaratıcıyı aradığında, Onu
kendi tabîatına, meşrebine, ilim ve idrâkine uygun bir tarzda
tasavvur etmiştir. Onu kendi anlayışına ve meşrebine göre tarif
etmiştir. Çünkü insan, aklının aczi ve noksanlığı sebebi ile
anlamadığını, bilmediğini, bildikleri gibi sanmıştır. Hakîkati
bulduk diyenlerin çoğu, mecûsîlik, putperestlik gibi şerrin, bâtıl
şeylerin tam içine dalmışlar, bu sebep ile şirk ve dalâlete
düşmüşlerdir.
İnsan, kendi noksan aklı ile,
mutlak yaratıcıyı anlayamayacağından, merhametlilerin en
merhametlisi olan Allahü teâlâ, her asırda, her kavme Peygamberler
göndermiştir. Böylece, işin hakîkatini, doğrusunu insanlara
öğretmiştir.