Kabir azâbı, rüyâda, âlem-i misâldeki görüntüleri görmek
değildir. Kabir azâbı rüyâ gibi değildir. Azâbın kendisidir.
Tâcüddîn İbrâhim Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Doğum târihi ve
yeri bilinmemektedir. 909 (m. 1503) senesinde Amasya’da vefât etti.
Kabir hâlleri hakkında buyurdu ki:
Mümkinler âlemini, yani mahlûkları üç kısma ayırmışlardır “Âlem-i
ervah”, “Âlem-i misâl” ve “Âlem-i ecsâd”. Âlem-i misâle “Âlem-i
berzah” da demişlerdir. Çünkü bu âlem, “Âlem-i ervah” ile “Âlem-i
ecsâd” arasındadır. Bu âlem ayna gibidir. Diğer iki âlemdeki hakîkî
varlıklar ve manalar, bu âlemde latif şekillerde görünürler.
Buradaki şekiller, heyetler, öteki âlemlerden akseden
görüntülerdir. Aynada hiçbir şekil ve sûret yoktur. Aynada bir
şekil görünürse, başka yerden gelen bir görünüştür. Âlem-i misâl de
böyledir. Rûh bu bedene taalluk etmeden önce, kendi âleminde idi.
Rûh âlemi, âlem-i misâlden daha üstündür. Rûh, bedene taalluk
edince, bedene âşık olarak, bu madde âlemine iner. Âlem-i misâl ile
bir ilgisi yoktur. Rûh bu bedene taalluk etmeden, ilgilenmeden
önce, âlem-i misâl ile ilgili olmadığı gibi, bedene olan ilgisi
bittikten sonra da, bu âlem ile ilgisi olmaz. Şu kadar var ki,
Allahü teâlânın dilediği zamanlarda, rûhun bazı hâlleri, bu âlemin
aynasında görünür. Rûhun hâllerinin iyiliği, kötülüğü buradan
anlaşılır. Keşif ve rüyâlar, böyle hâsıl olmaktadır, insanın
hisleri, duyguları kaybolmadan da, âlem-i misâldeki şekilleri
gördüğü çok olmuştur. Ruh, bedenden ayrıldıktan sonra, ulvî ise,
yükselir. Süfli ise, alçalır. Âlem-i misâl ile bir ilişiği
olmaz.