Tövbe, insanların kurtuluşudur. Gönlün hayatı ve canın
gıdasıdır. Âhıretin meyvesidir. Mü’minin sürûrudur. Günahlar
demetinin şifâsıdır...
Seyyid Ahmed Buhârî hazretleri İstanbul’da yaşayan evliyânın
büyüklerindendir. Buhârâ’da doğdu. Hâce Ubeydullah-i Ahrâr
hazretlerinin talebesi idi. Hocasının vefatından sonra Anadolu’ya
giderek önce Simav, sonra İstanbul Fâtih’te yıllarca talebe
yetiştirdi. 922 (m. 1516) senesinde vefât etti.
Bir sohbetinde şunları anlattı:
Tövbe,
insanların kurtuluşudur. Gönlün hayatı ve canın gıdasıdır. Âhıretin
meyvesidir. Mü’minin sürûrudur. Günahlar demetinin şifâsıdır.
Hastaların yarasının merhemidir. Düşenlerin yapışacağı iptir.
Yolunu kaybetmişlerin rehberidir. Âsi olanın işlediği günaha tövbe
etmesi lâzımdır. İtaat edenin, bu hâlini üstün (iyi) görmekten
tövbe etmesi gerekir. Ayrıca, Kur’ân-ı kerîm okuyanların ucubdan
(kendini beğenmekten), âlimin hasedden, doğru yolda olanın, bu
hâlini kendinden bilmekten ve bütün insanların her husûsta benlik
his ve düşüncelerinden tövbe etmesi lüzumu hiç unutulmamalıdır.
Azâları ile günah işleyip, sonra tövbe etmek, gözü, kulağı, dili
muhafaza etmek zor değildir. Fakat böyle olmakla beraber, tâiblerin
derecesine kavuşmak da kolay olmamaktadır. Zira tövbe edenin,
hiçbir nefesini zayi etmemesi gerekir. Kendi gönül kıblesini, kötü
işlerine bakmaya yöneltip “Ne yaptım? Söylediğim ne oldu?” gibi
düşüncelerle ve insaf gözüyle hareket etmelidir. “Efendisine
hizmette kusurlu olana mükâfat verilir mi? Azâbı ve cezası nasıl
olur?” diye düşünüp, Cehennem azâbına düşmekten korkması gerekir.
Bunları düşündükçe, nedamet ateşi gönlünde yükselip, gönlü yana ve
gözleri yaşlar döke ve dili feryâd ede. Vücûdu eriye, gözünü
gerekmeyeni görmekten, kulağını gerekmeyeni işitmekten, dilini
söylememesi gerekeni söylemekten muhafaza ede. Kötü arkadaşı terk
ede...