"Kul irâde-i
cüz’iyyesini ibâdete sarf ederse, Allahü teâlâ, ibâdeti
yaratır."
Müftîzâde Ahmed Efendi
Seksensekizinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. 1206 (m. 1791)’de
İstanbul’da vefât etti. Nüktedân ve hazırcevap idi.
Bir defasında Fas Sultanı 3.
Muhammed, Osmanlı âlimlerini imtihan etmek için dört mesele sorup
cevap istemişti. Müftîzâde Ahmed Efendi de, suâllere ikna edici ve
faydalı cevaplar yazmak sûretiyle, Osmanlı âlimlerinin ilmî
üstünlüğünü isbatlamıştı. Bir dersinde buyurdu ki:
Dehr
sûresindeki, (Siz, ancak Allahü teâlânın dilediğini
arzu edersiniz!) meâlindeki âyet-i kerîmeden,
Ebül-Hasen-i Eş’arî imâmımız “rahmetullahi teâlâ aleyh” (Allahü
teâlâ, sizin istemenizi dilemedikce, bir şey isteyemezsiniz!)
manasını anlamıştır. Yani, Allahü teâlâ dilemedikçe, kul, irâde-i
cüz’iyyesini kullanamaz demiştir. Eş’arî mezhebine göre, kullar,
irâde-i cüz’iyyelerini kullanmakta mecbur oluyor. Çünkü, Allahü
teâlâ, bir kimsenin bir şey yapmaya irâde-i cüz’iyyesini
kullanmasını dileyince, o kimse irâde etmeye, istemeye mecbur olur.
İrâde-i cüz’iyye, mevcut ve mahluk oluyor. Böyle olunca,
şeytân, insana: Ey kul! Niçin zahmet çekersin? Allahü teâlâ bir
işini istemezse, sen o işi irâde edemezsin! derse, şeytâna cevap
verilemez. Kul fâil-i muhtâr olmaz. İbâdetlerine sevap,
kötülüklerine azap vermeye sebep bulunmaz. Kul, Allahü
teâlânın dilediğini dilemekte, o işin yapılmasına, âlet
olmaktadır.
Ebû Mensûr-i Mâtürîdî
“rahmetullahi teâlâ aleyh” İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe’nin
“rahmetullahi teâlâ aleyh” anladığını açıklayarak buyurdu
ki: (İrâde-i cüz’iyye, bir varlık değildir. Var olmayan şey,
yaratılmış olmaz. İrâde-i cüz’iyye, kullarda bir hâldir. Kuvveti,
bir şeyi yapmak ve yapmamakta kullanmaktır. Kullar, irâde-i
cüz’iyyelerini kullanmakta serbesttir. Mecbûr değildir.) Bu
mezhebe göre şeytâna; "İrâde, bende bir hâldir. İyiliğe
kullanırsam, Allahü teâlâ iyiliği yaratır. Kötülüğe sarf edersem,
onu yaratır. Eğer sarf etmezsem, ikisini de yaratmaz" diye
cevap verilir. Allahü teâlânın, kul irâde etmeden de,
yaratması câiz ise de, ihtiyârî olan işleri yaratmaya, kulların
kalplerinin ihtiyâr ve irâde etmesini sebep kılmıştır. İrâde-i
cüz’iyyemizin sebep olması da, Allahü teâlânın irâdesi iledir.
Kul, bir iş yapmayı ihtiyâr ve irâde edince, yani tercîh edip
dileyince, Allahü teâlâ da, o işi irâde ederse o işi yaratır. Kul
ihtiyâr ve irâde etmezse, ihtiyârî olan o işi yaratmaz.