Sırrîyi Sekatî buyurdu
ki: "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk,
insandır..."
Halîl bin Aybek hazretleri fıkıh,
nahiv ve tarih âlimidir. Türkmen asıllıdır. 696 (m. 1296)’da
Filistin’de bulunan Safd beldesinde doğdu. 764 (m. 1362)’de vefât
etti. Âlimlerin hâl tercümelerini ihtivâ eden “El-Vâfi
bil-vefeyât” isimli eseriyle meşhûr oldu. Bu eserinden bir
menkıbe:
Sırrî-yi Sekatî bir gün vaaz
veriyordu. Sultânın adamlarından birisi, merâsim ile oradan
geçerken; "Şuraya bir uğrayalım" deyip içeri girdi. O sırada
Sırrîyi Sekatî; "Mahlûkât içerisinde en âciz ve zayıf olan mahlûk,
insandır. Bununla berâber, bu kadar mahlûk arasında, Allahü
teâlânın emirlerine insan kadar isyân edip yüz çeviren mahlûk da
yoktur. Eğer insan iyi olursa, melekler ona gıpta eder imrenirler.
Eğer kötü olursa, şeytanın bile kendisinden nefret edip, kaçtığı,
şerli bir kimse olur. Ne kadar hayret edilir ki, bu kadar zayıf ve
âciz olan insanoğlu, kendisine her nîmeti veren, her an varlıkta
durduran, yaşatan, kudret ve azamet sâhibi olan Allahü teâlâya
karşı gelmekte ve isyân etmektedir..." diye anlatıyordu. Sultânın
yakınlarından olan bu kişi, bu hikmet dolu sözlerin tesiri ile,
ağlaya ağlaya kendinden geçti. Bir zaman sonra kalkıp evine gitti.
Hiç konuşmuyor, bir şey yiyip içmiyor, hep ağlıyordu. Sabah olunca,
yürüyerek, Sırrî'yi Sekatî'nin sohbet ettiği yere gelip,
anlatılanları dikkatle dinledi. Üçüncü gün yine geldi. Sohbet
bittikten sonra; "Efendim! Sizin söyledikleriniz bana çok tesir
etti. Kabul ederseniz, sizin talebelerinizden olmayı arzu ediyorum"
dedi. Kabul edildi. Ahmed ismindeki bu talebe, az zamanda çok
yüksek derecelere kavuştu... Bir gün hocası Sırrî-yi
Sekatî'nin huzûruna çıkıp; "Ey şefkatli ve merhametli efendim! Beni
günah karanlıklarından kurtarıp, huzûr ve saâdete kavuşturdunuz.
Bunun için Allahü teâlâ size bol bol mükâfâtlar ve hayırlı
karşılıklar ihsân buyursun" dedi. Kısa zaman sonra Sırrî-yi Sekatî
hazretlerine biri gelip, "Efendim, beni talebeniz Ahmed gönderdi.
Rahatsız olduğunu size bildirmemi söyledi" dedi. O da gelen kimse
ile talebesi Ahmed'in bulunduğu yere gitti. Şehrin dışında, sahrada
çukur bir yerde yattığını ve ölmek üzere olduğunu gördüler. Bu
sâdık talebesinin başını kaldırıp dizine koydu. Yüzünün tozlarını
sildi. Ahmed gözünü açıp hocasını görünce çok sevindi. Huzûr
içerisinde rûhunu teslim etti.