İmam-ı azam, Ehl-i sünnet itikadını, doğru bir amel ve güzel bir
ahlak istediğini bildirmiş, kurtuluş yolunu anlatmıştır.
Ensârî Şemseddîn Efendi Osmanlı âlimlerindendir. Rumeli’de doğdu.
1009 (m. 1600)’de İstanbul’da vefât etti. Bir dersinde, İmâm-ı azam
hazretlerinin üstünlüklerinden şöyle bahsetti:
İmâm-ı azam hazretleri, ikinci asırda yetişti. Fıkıh tahsil edip
fâkih oldu. Fetvâ verdi. Münâzaralarda bulundu. Buyurdu ki:
“Sahabeden (radıyallahü anhüm) gelen bir fetvânın, başımızın
üzerinde yeri var. Tabiînden gelen ise, onlar da insan, biz de
insanız.”
Ebû Bekr-i Râzî Cessâs diyor ki: “İmâm-ı azamın talebelerinden
İmâm-ı Muhammed’in Câmi’-üs-sagîr'inin bazı yerlerini, meşhur nahiv
âlimlerine sorduğumda, hepsi hayretini gizleyemeyerek, 'İmâm-ı
Muhammed, nahivde Halîl bin Ahmed ve Sibeveyh ayarında imiş'
diyerek hayretlerini belirttiler.”
İmam-ı azam Ebu Hanife, İslamiyet’in, Müslümanlardan doğru bir
itikad (Ehl-i sünnet itikadı), doğru bir amel ve güzel bir ahlak
istediğini bildirmiş, ömrü boyunca bu kurtuluş yolunu anlatmıştır.
Vefatından sonra da yetiştirdiği talebeleri ve kitapları asırlar
boyunca gelen bütün Müslümanlara ışık tutmuş ve rehber
olmuştur.
İmâm-ı azamın mudarib bir ortağı vardı, İmâm bir gün, satılan malda
bir kusur gördü. Ortağına, “Bu elbiseyi satın alacak olan kimseye,
malın ayıbını söyle” dedi. Ortağı, Mâverâünnehr civarına giderek
malı sattı. Döndüğünde İmâm-ı azam ona, “Malın ayıbını söyledin
mi?” diye sordu. Ortağı “Unuttum” dedi. Bunun üzerine İmam-ı azam,
hissesine düşen kısmı sadaka olarak dağıttı. Denildi ki; İmâm-ı
azam’ın hissesi, yirmi bin dinar idi. Bunların hepsini verdi.
İmâm’ın bütün hayatı bu hâl üzere idi.