Allahü teâlâ meâlen şöyle
buyurmuştur: "Bilmiyorsanız zikir ehline
sorunuz." [Enbiyâ-7]
İsmâil Ağa Osmanlı
Şeyhülislâmlarının ellialtıncısıdır. 1055 (m. 1643)’de İstanbul’da
doğdu. 1137 (m. 1724)’de aynı yerde vefât etti. Fatih-Çarşamba’da
yaptırdığı İsmâil Ağa Câmii’nin bahçesinde defnedildi. Bir
dersinde, âkil ve baliğ kimselere itikâdın temellerini öğrenmenin
farz olduğunu anlattıktan sonra, fıkıh meselelerini sormayı teşvik
konusunda şöyle demektedir:
“Bu mevzûda Nahl sûresinin
kırküçüncü âyeti vardır. Bu âyet-i kerîmede Allahü teâlâ meâlen
şöyle buyurmaktadır: (Bilmiyorsanız, zikir ehline
sorunuz!) İhtiyaç hâlinde ve hâdise vukuunda suâl vâcib olur.
Eğer sormaz, kendi bildiğine göre yapar da, hata veya isâbet
ederse, onun fiili (işi), Allahü teâlânın emrine yapışmak olmaz.
Bunun kendisiyle cenâb-ı Hakka yaklaşılan bir ibâdet olması caiz
değildir. Bunun için Allahü teâlâ suâl sormayı emretmiş, Enbiyâ
sûresi, 7. âyet-i kerîmesinde meâlen şöyle buyurmuştur:
(Bilmiyorsanız zikir ehline sorunuz.) Bu, Müslümanların
üzerinde, ittifâk ettikleri şu meselede olduğu
gibidir:
Bir âmâ, kıbleyi sorar, sonra ona
doğru namaz kılarsa, kıble yanlış olsa bile, sorduğu için namazı
sahîh olur. Sormadan kılarsa, isâbet etse bile bu namazı sahih
olmaz ve iade etmek vâcib olur.
Bu, şuna benzer; avamdan bir
kişi, kendi kafasına, göre amel etmesi veya sual ehlinden olmayan
kimseye sorması hâlinde, ibâdetinde isâbet etse bile, bu ibâdeti
muteber olmaz ve üzerine iade vâcib olur. Bu durum, Ehl-i sünnetin
ekserisinin sözlerine göre ibâdetlerde olur. Fakat akidlerde
(yani insanlar arasındaki muâmelelerde) böyle değildir. Şeriat
hükümlerinde, taklîd ehlinin (ictihâd sahibi olmayıp da bir hak
mezhebe tâbi olması icâb edenin) yaptığı her şeyi sorması vâcib
olur. Herkese sorması da caiz olmaz. Bu caiz olsaydı, kendisine
göre hareket etmesi de caiz olurdu. Zira, o şahıs ile müctehidlerin
sıfatlarını taşımayan kimse arasında fark yoktur. Bunun için Allahü
teâlâ meâlen buyurdu ki: (Bilmiyorsanız zikir ehlinden
sorunuz.) Resûlullah da (sallallahü aleyhi ve sellem) (Bu ilim
dîninizdir. Dîninizi kimden aldığınıza
bakınız) buyurmuştur.”
Müminler masiyet (günah işlemek)
sebebiyle kâfir olmaz ve îmândan çıkmazlar. Allahü teâlâ Kehf
sûresinin otuzuncu âyet-i kerîmesinde meâlen; “Gerçekten îmân
edip sâlih ameller işleyenlere gelince; şüphe yok ki, biz, öyle
güzel bir amel işleyenin mükâfatını zayi
etmeyiz” buyurmuştur.