Karz-ı hasen; Allah
rızâsı için, hiçbir dünyâ karşılığı beklemeksizin, ihtiyâç
sahiplerine borç vermektir.
Azîzzâde Mehmed Behâî Efendi
Otuzikinci Osmanlı Şeyhülislâmıdır. Nesebi, Yavuz Sultan Selim
Hân'ın nedimi Hasan Can’a ulaşmaktadır. O da, Şah-ı Nakşibend
Behaeddin-i Buhari hazretlerinin neslindendir. Bu sebeple “Behâî”
denilmiştir. 1004 (m. 1595)’de İstanbul’da doğdu. 1064 (m. 1654)’de
İstanbul’da vefât etti. Bir dersinde buyurdu ki:
Karz-ı hasen; Allah rızâsı için,
hiçbir dünyâ karşılığı beklemeksizin, ihtiyâç sahiplerine borç
vermektir. Bekâra sûresi ikiyüzkırbeşinci âyet-i kerimesinde
buyuruluyor ki: “Allahü teâlâya, ihlâsla karz-ı hasen verecek
kimdir? (Yani, başa kakmadan muhtaç kullara kim sadaka
verecek?)
Şöyle rivâyet ederler:
Yukarıdaki karz âyet-i kerîmesi gelince, Ebû Dahdah (radıyallahü
anh), Resûlullaha (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip “Yâ
Resûlallah, babam ve anam sana fedâ olsun! Allahü teâlâ, bizden
karz (borç) istiyor, hâlbuki O’nun, borca ihtiyâcı yoktur” dedi.
Resûlullah da “Allahü teâlâ, bununla sizi Cennete sokmak
istiyor” buyurdu. “Eğer ben Rabbime borç verirsem,
yani O’nun rızâsı için sadaka verirsem, bunun karşılığının
Cennette bana verileceğini üzerinize alır mısınız?” dedikte,
Resûlullah “Evet, sadakayı tasadduk eden herkese, karşılığı
Cennette verilir” buyurdu.
Ebû Dahdah, “Hanımım Ümm-i
Dahdah benimle olur mu?” dedi. “Olur” buyurdu. “Oğlum
Dahdah da benimle olur mu?” dedi. “Olur” buyurdu. “Yâ
Resûlallah! Mübârek elini bana ver” dedi. Resûlullah elini uzattı.
Elini tutup "Benim iki hurma bahçem vardır. Biri aşağıda,
diğeri yukarıdadır. Allahü teâlâya yemîn ederim ki, bu iki bahçeden
başka bir şeye mâlik değilim. Her iki bahçeyi de Rabbime karz
(borç) verdim” dedi.