“İhlâs sâhibi olanlara
ne mutlu! Onlar hidâyet kandilleridir. Onlarla kapkaranlık olan her
fitne aydınlanır.”
Muhammed Kıvâmüddîn Kâkî
hazretleri Hanefî mezhebi fıkıh âlimlerindendir. Horasan’da Kâk
beldesinde doğdu. 749 (m. 1348)’de Kâhire’de vefât etti. Bir
dersinde buyurdu ki:
Hazreti Ömer (radıyallahü anh)
şöyle rivâyet etmiştir:
Resûlullahtan (sallallahü aleyhi
ve sellem) işittim, buyurdu ki: “Ameller (amellerin
kıymeti) ancak niyetlere göredir. Herkesin niyet ettiği ne
ise, eline geçecek olan ancak odur. Her kimin hicreti Allah ve
Resûlüne ise, hicreti Allah ve Resûlünedir. Her kimin de hicreti,
nail olacağı bir dünya veya nikâh edeceği bir kadından dolayı
ise, hicreti ne için hicret etti ise onadır. (Allah ve
Resûlünün rızâsı için değildir).”
Hazreti Ömer oğlu Abdullah’a
(radıyallahü anhüma) yazdığı bir mektupta şöyle tavsiyede
bulunmuştur: “Bil ki, niyeti doğru ve hâlis olmayanın, ameli heba
olur. İyilik yapmayan, sevaptan mahrum olur. Yumuşak davranmayan,
mal elde edemez. Güzel ahlâk sahibi olmayan, arkadaşsız
kalır.”
Peygamber efendimiz bir hadîs-i
şerîfte buyurdu ki: “İhlâs sâhibi olanlara ne mutlu! Onlar
hidâyet kandilleridir. Onlarla kapkaranlık olan her fitne
aydınlanır.”
Resûlullah Muâz bin Cebel’i
(radıyallahü anh) Yemen’e vazîfeli olarak gönderirken, Muâz bin
Cebel hazretleri, “Yâ Resûlallah! Bana tavsiyede, nasihatte bulun”
deyince, “Dininde ihlâs üzere ol, amelin az da olsa bu sana
yeter” buyurdu.
İsâ aleyhisselâmın havarileri,
“İhlâs nedir?” diye sorduklarında, İsâ aleyhisselâm buyurdu
ki: “İşleri ve amelleri yaparken, insanların beğenmesini
düşünmemek, sâdece Allahü teâlânın rızâsı için yapmaktır.”
“İhlâslı kimse nasıldır?” diye
sorduklarında da “Önce Allahü teâlânın emirlerine uyan,
hukûkullaha riâyet eden, sonra da insanların haklarını gözeten
kimsedir. Mesela bir kimseye; biri dünyâya âit, biri de
âhırete ait iki iş arz olununca, âhirete ait olanı (Allahü teâlânın
emrini) yapar” buyurdu.
Resûlullah efendimiz buyurdu
ki: “Allahü teâlâ şöyle buyurdu: Kulum bir iyiliği yapmaya
yönelince, ona yapmadan bir sevap yazılır, yaparsa on sevaptan
yediyüz sevaba kadar sevap yazılır. Bir kötülüğü, günahı
işlemeye niyet ederse, işlemedikçe günah yazılmaz. İşlerse, bir
günah yazılır. Kalbe, 'dönek' olduğu için 'kalb' denilmiştir. Kalb,
çöl ortasında rüzgârın sürüklediği bir çöp gibidir.”