İbâdetin vazîfe olduğuna
inanmak imandandır. İnanmak başkadır, yapmak
başkadır.
Nakkaşzade Hüseyn Efendi
Osmanlılar zamanında yetişen Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerindendir.
İran’ın Tebrîz şehrinde doğdu. Doğum târihi bilinmemektedir. 964
(m. 1556) senesinde İstanbul’da vefât etti. Tebrîz’de aklî ve naklî
ilimleri tahsil edip, Osmanlı Sultanı İkinci Bâyezîd Hân zamanında
İstanbul’a geldi. Bir dersinde buyurdu ki:
İbâdetin vazîfe olduğuna inanmak
imandandır. İnanmak başkadır, yapmak başkadır. Bunları birbirlerine
karıştırmamalıdır. İnandığı hâlde, tembellikle yapmayan kâfir
olmaz. Meşhur (Emâlî
kasîdesi) kırküçüncü beyitinde diyor ki: (Farz
olan ibâdetler, imandan sayılmaz.) İman, inanmak demektir.
İnanmakta azlık çokluk olmaz. İbâdetler, iman olsaydı, iman azalıp
çoğalırdı. Gözden perde kalkıp azap görüldükten sonra olan
iman kabul olmaz. O anda, iman ile gidenlerin imanları ancak
kalp iledir. İbâdetler yapılamaz. Âyet-i kerimede buna iman
denildi. Âyet-i kerimelerde, imanı olanlara, ibâdet yapmaları
emrediliyor. Bundan da, imanın ibâdetten başka olduğu
anlaşılmaktadır. Bunlardan başka, Kur'ân-ı
kerimde, (İman edenler ve sâlih işler
yapanlar) buyuruldu. Bu da, ibâdetlerin imandan başka
olduklarını gösteriyor. (Mümin iken, sâlih amel
işleyenler) âyet-i kerimesi, amellerin imandan ayrı
olduklarını açıkça göstermektedir. Çünkü, şartın meşruttan başka
olması lâzımdır. İman edip, hiç ibâdet yapamadan, hemen ölenin,
mümin olduğu söz birliği ile bildirilmiştir. Cibrîl hadisinde de
imanın yalnız inanmak olduğu bildirilmiştir.
İmâm-ı Ahmed ve İmam-ı Şâfi'î ve
hadis âlimlerinden birçoğu ve Eş'arîler ve Mu'tezile, ibâdetler
imanın parçasıdır. İman azalıp çoğalır dediler. İman ile amel,
başka olursa, günah işleyenlerin îmanları ile, Peygamberlerin
imanları bir olurdu dediler. (Onlara âyetlerim
okunduğu zaman, imanları artar) âyeti
ve (İman artarak, sahibini Cennete götürür. Azalarak
da, Cehenneme sürükler) hadisi, imanın azalıp
çoğaldığını bildiriyor dediler.
İmâm-ı a'zam Ebû Hanîfe, bunlara
cevap teşkil eden bilgileri önceden anlatmış, imanın artması, devam
etmesi, çok zaman sürmesi demektir demiştir. İmâm-ı Mâlik de böyle
dedi. İmanın çok olması, inanılacak şeylerin çoğalması demektir.
Meselâ, Eshâb-ı kirâm, önce az şeylere inanırlardı. Yeni emirler
gelince, İmanları çoğalırdı. İmanın artması demek, kalpte nurunun
artması demektir. Bu parlaklık, ibâdet ile artar. Günah işlemekle
azalır.