"Yapılan amel, bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirir tartıya koyarız..." (Enbiyâ-47)
Mevlânâ Seyyid İbrâhim hazretleri Osmanlı âlimlerinden ve evliyânın büyüklerindendir. 848 (m. 1438)’de Amasya’da Yenice köyünde dünyâya geldi. 935 (m. 1528)’de vefât etti. Sohbetlerinde buyurdu ki: Ebû Hanîfe hazretleri buyurdu ki: “Ölüm zamanında âdemoğlundan şeytanın çaldığı şey imândır. Şeytan şöyle der: 'Âdemoğlundan şu üç şeyi elde ettiğim zaman, daha başka bir şey istemem. Bu üç şey şunlardır: Âdemoğlunun kendisini beğenmesi, yaptığı amelleri çok görmesi ve günâhlarını unutması...' Resûlullah efendimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) sünnet-i seniyyesine yapışan Cehennemden kurtulur. Ahirette iyilerle beraber haşr olunur. Sünnet-i seniyyeye uyan, Kur’ân-ı kerîme de uyar. Herkesin bozulduğu zamanda, sünnet-i seniyyeye yapışana yüz şehîd sevâbı vardır. Sünnet-i seniyyeden yüz çeviren, Resûlullahın yolundan ayrılmış olur. Kim nefsini sünnet-i seniyyeye uymaya mecbûr ederse, mesut ve bahtiyar kimselerden olur. Sünnet-i seniyyeye muhalefet edip, karşı çıkan, hüsrana uğrar. Dinden olmayıp, sonradan ortaya çıkan bidatlerden çok sakınmalı. Çünkü her bidat dalâlettir, sapıklıktır. Sünnet-i seniyyeyi bilip ona uymak suretiyle, kalpleri uyanık bulundurmalıdır. Sünnet-i seniyye iyi bilinirse, neyin dalâlet ve sapıklık olduğu kolayca anlaşılır." İlyâs bin Hamza şöyle anlatmıştır: “Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin arkasında bir ikindi namazı kıldım. Namaza başlarken tekbîr almak için ellerini kaldırdı, daha 'Allahü...' derdemez, Allahü teâlânın azametinden dolayı kendinden geçti. Sanki rûhu çıktı. Kaskatı bir ceset gibi kaldı. Sonra da 'Ekber' dedi. Bana öyle bir hâl oldu ki, onun böylesine heybetli tekbîr alışından dolayı, sanki kalbim yerinden fırlayıp...