Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve
azap vardır. Buna böylece inanmak
lâzımdır.
Afifüddîn Nâşirî hazretleri Yemen’de yetişen Şafiî
mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 804 (m. 1401)’de doğdu. 848 (m.
1445)’de İbbe şehrinde vefât etti. Bir dersinde buyurdu
ki:
Kabirde, hem ruha, hem de bedene nimet ve
azap vardır. Buna böylece inanmak lâzımdır. Gayba îmân
etmek lâzımdır. Buna inanmamak, kıyâmet günü olan “Ba’s”a yani,
mezardan kalkmaya inanmamaya yol açar. Çünkü, ikisi de, Allahü
teâlânın kudreti ile olmaktadır. Birine inananın ötekine inanması
akla uygundur.
İnsan kabir azâbını, diri iken anlayamıyor ise de,
âyet-i kerîmeler, hadîs-i şerîfler ve bu ümmetin önce gelenleri,
kabir azâbı olacağını haber vermişlerdir. Bazıları dirilerin
hareket ettiklerini, iş yaptıklarını görerek, bunlardan yardım,
şefaat isteyenlerin bunların kendilerinden istediklerini
sanıyorlar. Hâlbuki, dirilerden istemek de, bunların, Allahü
teâlânın yaratmasına sebep olmalarını istemektir. Her şeyi yaratan,
yapan, yalnız Allahü teâlâdır. Diri de, ölü de, canlı da, cansız da
O’nun yaratmasına sebep olmaktadır. O’nun yaratmasına, mahlûkların
sebep olmalarını, yine O dilemiştir. Âlemin nizamlı, düzenli olması
için birçok şeyi, sebep ile yaratmak istemiştir. Dilediği birçok
şeyi de, sebepsiz yaratmaktadır.