"Öyle zaman olur ki, Allahü teâlâ bir kulunu ibâdetleri ile meşgul eyler. O ibâdetler, o kulun azıtmasına sebep olur. Yani kibir ve ucba kapılmasına yol açar..."
Seyyid Ömer Hadramî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 1002
(m. 1593)’de Yemen’de Zafâr denilen yerde doğdu. 1063 (m. 1653)
senesinde, Hindistan’ın Beycâfûr beldesinde vefât etti. Hikmetli
sözleri vardır, buyurdu ki:
"Öyle zaman olur ki, Allahü teâlâ bir kulunu ibâdetleri ile meşgul
eyler. O ibâdetler, o kulun azıtmasına sebep olur. Yani kibir ve
ucba kapılmasına yol açar. Yine öyle zaman olur ki, o kulunu bir
işe, bir günâha düşürür. O günâhı sebebiyle kul o kadar üzülür ki,
bu üzülmesi o kimsenin hidâyetine sebep olur. Hâline bakıp
gafletten uyanır. Tövbe ve istiğfar eder. Bu her iki durumda da
atılgan olmamalıdır. Allahü teâlâ, cesâret ve atılganlıkla günâh
işleyip de 'O bizi affeder' diyen kullarını sevmez. Günâhları küçük
görmekten daha zararlı bir şey olmaz. Günâhların küçük olduğuna
değil de, kimin koyduğu yasakları çiğnemekte olduğunu düşünüp, hayâ
etmelidir.”
“Hak teâlânın sevdiklerinin yolunda olmak ile dünyaya kıymet
vermek, dünyaya düşkün olmak, bir arada bulunmaz. Bu yolda bulunan
bir kimsenin kalbinde, dünyanın zerre kadar kıymeti bulunursa,
yağdan kıl çıkması gibi, kolayca bu yoldan çıkar. Allahü teâlânın
dostları, dünyaya hiç kıymet vermezler, onun için gam yemezler.
Bütün dünyayı bir lokma hâline getirip, bir velînin ağzına koysan,
isrâf olmaz. İsrâf ona denir ki, bir şey Allahü teâlânın rızâsına
aykırı olarak sarf edilir. Allahü teâlâ, dünyayı eliniz ile terk
etmeyi değil, kalbiniz ile terk etmeyi ister ve beğenir.”